|
Dost ilinde

Toplumların ruhuna dokunmanın en derinlikli yollarından biri kuşkusuz ki geleneğinde ve bugününde vücuda getirilmiş sanat eserlerine yaklaşmaktan geçiyor. Bu anlamda toplumun dinamikleri ile sanatın icrası arasında organik bir bağ var mutlaka.

S. Ahmet Arvasî, bir "güzel sanatlar sosyolojisi"ne ihtiyaç olduğundan bahseder, Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz adlı yapıtında. Üstün bir sanat eserinin âlemşümul bir karakter kazandığı oranda dehaya yaklaştığını hatırlatır. Estetiğin içtimai zemininden bahsederken buradan hareketle, kendi sanat ve zevkinden utanan ve derin bir eksiklik duygusu içinde başkalarını taklide yönelen nesillerden bir deha beklenemeyeceğinin altını çizer.

Güzel sanatlar sosyolojisi açısından isabetli ve bir o kadar da tecrübeyle sabit bir saptama. Gelgelelim, toplumun sosyolojisine sığdırılamayacak nitelikte, tenhalarda filizlenmiş aşk ehli nice "yalnız uçanlar" vardır ki, kanatları evrensel / ilahi rüzgârlarla ufkumuzu her çağda kaplar, kuşatır. Önceki yazımda da belirttiğim gibi bir bakıma "son ağaç"tan ötesinde yanar / yakar çünkü sanatçı; toplumu, zaman ve mekânı aşarak...

Buradan devam edersek evvel ve âhirin bu "canlı eserleri"nin izinden gidebilir, kendi adımlarımızla kâinatı içine sığdıran bir gönül olmanın imkânlarına kavuşabiliriz. Sözgelimi Elmalı"nın canlarına varabiliriz. Elmalı Antalya"nın bir ilçesi. Yüksek rakımlı. Varmak için Toros"un eteklerine dolanırsınız, sıradağların gölgesinde soluklanır, boz tepelerin ardındaki akarsuların yatağına sürüklenir ve ardıç ağaçlarının kokusuna dalarsınız. Peki sonra? Biraz daha açayım.

Elmalı taşra ama özellikle on altıncı ve on sekizinci yüzyıllar arasında bir kültür havzası aynı zamanda, çünkü Vâhip Ümmi gibi bir kutsî tohum bu toprağı mayalamış ve öğrencisi Eroğlu Nuri"yle, onun da öğrencisi Sinan Ümmi"yle bir ruh medeniyeti filizlenmiş burada. Öbek öbek aşk yayılmış Anadolu"ya. Medeniyet doğurdukça doğurmuş.

Taşranın kültür havzası olması sanki bir çelişki gibi. Oysa hakikati yaşayan ve eserleriyle yansıtan gönül ehlinin nefesiyle burası kâinatı kucaklamış. Nihayetinde Sinan Ümmi"den de bir büyük şair; hakikat elçisi Niyazi Mısri doğmuş.

Geçtiğimiz günlerde burada düzenlenen Elmalı"nın canları sempozyumunda "Dost" kavramını konuşmak için ilahiyat ağırlıklı akademya üyeleri bir araya geldi. Bu vesileyle izlemek için geldiğim Elmalı"da suyu kaynağından çektiğimizi fark ettim. Sanki hazretlerin kokusunu icra ediyordu ağaçlar, çiçekler, toprak... Her şey. İnsanın asli doğasına rücu etmesi hep mümkündü, ne tarihselliğe bağlanabilirdi, ne toplumsallığa, ne kimlik ve kavramlara.

Diyebilirim ki ümmî olmanın anlam katmanları burada insan üzerinden usul usul açılmaya başlıyordu. Toprak, ten, can, ana, ümmet ve daha nicesi... Elmalı havzasına atılan kültür çekirdeğiyle yetkinleşen ve kendi kemâline ulaşan dilin kalbin anadili olmasına ve bizi sustuğumuz, anlaşamadığımız tüm dillerde buluşturmasının medeniyet yolundaki katkısına sonraki yazımda inşallah örneklerle değineceğim.

Şimdilik sadece bir şerh düşmekle yetineyim. Tevhid medeniyetinin yapı taşları üzerine yeniden düşündüğümüz, bir araya gelerek evrensel değerlerin ihyasını bugünün diliyle nasıl gerçekleştirebileceğimizi tartıştığımız bir kıyam dönemindeyiz. Bir süredir bu doğrultuda yazmaya, farklı açılardan bu ruh medeniyetine bizi yaklaştıracak edep ve üslup üzerine düşüneyazmaya acizane devam ediyorum.

Yeniden tohumlanmak için toprağımızı yeterince dinlendirdik sanırım. Artık havalandırma, çapalama, aşılama, budama, yabanî otlardan temizleme dönemindeyiz. Toprağımızın ruhuna can suyu vermeye devam eden hazretlerin sesini yeniden işitmeye başladık. Hal böyleyken onların insanlığa seslendiği evrensel dilin ne bir tarikatle, ne cemaatle, ne mezhep veya kökenle sınırlandırılamayacağının altını çizmemiz gerekiyor.

Misal; Elmalı"da ziyaret ettiğimiz Abdal Musa"nın hitap ettiği gönüllerde sınırlar ve kayıtlar çoktan silinmiştir. Ayrıştıran değil birleştiren elçidir çünkü her veli. Allah"ın yeryüzündeki temsilcisi olmanın nasıl bir emanet anlamına geldiğini tefekkür etmeye buradan başlayabiliriz. Buna ihtiyacımız var çünkü Elmalı"daki sempozyum vesilesiyle bir kere daha gördüm ki zihnimizden kalbimize inen o dikey eksen pek çok yerinden kırık elan.

Onu sapasağlam bir bağ haline getirecek olan hakikat ise kavramlar arasında paramparça olmuş pek çoğumuzun aynasında. Kavramların çoklu yapısının ancak insanda cem olacağını ve kesrette vahdeti idrak edebilecek bir tevhid şuuruna zihinsel faaliyetlerle ulaşmanın bir tür felsefeden ileri gitmeyeceğini yeterince idrak etmemişiz henüz.

Şimdi bu uzun sürecek kıyam döneminde derdimiz Doğu Batı medeniyeti gibi kıyaslamalara devam ederek felsefi veya sosyolojik kavramlar üretmek olmamalı artık. Vücudun birliğini gerçekleştirmek ve tevhide ulaşmak, ille yaşantıda bunu nefsinden geçirmeyi gerektiriyor. Ki toplumsal niteliğini kazanabilsin. İnandığınıza emek vermeyi bekliyor sizden. Bir seyirci gibi ayini seyretmeyi ve yorumlamayı değil, vücudunuzla bilmenin yani eylemlerinizi ibadet şuuruyla gerçekleştirmenin edebini bulmanızı istiyor.

Felsefi veya sosyolojik kavramlar yatay olarak açar gerçekliğimizi. Bu yatay eksen elbette önemli ve gerekli ama evrensel değerlerin ihyası insanın ancak kendi içinde derinleşme hüneri gösterdiği ölçüde medeniyet filizlerini yeşertiyor. Çağını ve toplumunu aşmış Dostoyevski gibi bir büyük sanatçının toplumunu anlamak ve tabiri caizse medeniyetine bir şerh düşmek için insanın içine bakmaya çalışması bunu idrak ettiği içindi örneğin.

Elmalı"nın diriltici nefesinden dünyaya açılmanın fıtri bir izlek olduğunu ve yerel olandaki evrensel edebi bulmak istiyorsak, insandan tanrıya ulaşılmaz gibi bir çıkarsamayla yetinmek yerine... Hazreti İnsan"ın kalp ahlakıyla güzellik medeniyeti kurmanın bize verili ipuçlarını hakkıyla değerlendirme niyeti taşımalıyız. Hazreti Peygamber"in "beni gören O"nu gördü" buyurmasının anlamlarında derinleşecek bir "hayret makamı"na ulaştığımız ölçüde Elmalı"nın canlarının ve dahi "dost"ların tenhalarda da olsa ol nefes içinde insanlık medeniyetini diriltmeye devam ettiklerini fark edeceğiz.

10 yıl önce
Dost ilinde
Abdülhamit"e de selam, Enver"e de...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir