|
İstanbul beni bırakmadı!

Evet İstanbul’un ya da Ankara’nın son elli yıllık dönüşümünde sadece bütün suçu üstüne alan Cumhurbaşkanı’nın değil, çalıp çırpan, suçu ona buna atan, baştan sona rantçılıkla hileyle yöneten ama burnundan kıl aldırmayarak susup sinen riyakar bütün yöneticilerin siyasetçilerin kadroların ittifakı var. Fakat hepsi bu da değil. Birinci elden hepimizin suçu var.


Bir metrekarelik balkon fazlalığı için komşusunun kul hakkına giren ev sahiplerinden, kentsel dönüşüm adına bir metrekarelik talan için bin saat mesai ayıran kır kurnazı müteahhitlere kadar herkesin.

Hukuktan şikayet ediyoruz. Önce o hukuk duygusunun içimizde, vicdanımızda tahakkuk etmesi gerekmiyor mu?

***

İstanbul bir mekan değil benim için. Çok ötesi. Bir anlamlar bütünü diyelim. Bunu şehir sevicilikle açıklayanlar için meramımı biraz daha geniş anlatmam gerek. Bu yaşıma dek bir İstanbullu olarak yüzlerce yazı yazmışımdır ona dair. Kimi zaman onun bir şehir, bir ülke bile değil, bir yaşantı olduğunu söylemişimdir.

Nereye giderseniz, sizinle geldiğini, bir mekan olarak değil bir an olarak, anın ruhu olarak, hayatınızın her anında bir yankı bıraktığını ve -hep orada- olduğunu söylemişimdir. Kimi zaman insanın doğduğu yerde kök salmasının, anılarının hep canlı kalarak saat başı dönüşmesinin hikayelerini anlatmışımdır. Değişim, kentsel dönüşüme indirgenemeyecek kadar yoğundur İstanbul’da demişimdir.

Ama her seferinde İstanbul’un maruz kaldığı talana, rantçılığa ve bunun zaaflarımızla olan ilişkisine değinme gereği duymuşumdur. Şimdi yine benzer bir yoldan geçerek, bambaşka bir yere sapmak istiyorum. Bir yazılık!

***

İstanbul’da yalnız başıma büyüdüm. Mutsuz aile nedir, defalarca yaşadım. Önce annemin dört buçuk yaşımdayken gelen vefatı. Ama asıl olarak ondan sonraki yeni ailelerim. Tam sevmeyi benimsemeyi becerdiğimde terk edildiğim. Üvey anneler, bazen ağabey, ablalar. Her yıkılan evliliğin, her dağılan ailenin acısını vicdanımda öylesine çok hissettim ki, durmaksızın kendimi suçladım. Çünkü yeni gelen annelerimi hep sevdim, hepsiyle kendimce özdeşlik kurdum. Gittiklerine göre sorun bende olmalıydı!

İstanbul benim yetim anılarımın anası babası oldu. Öksüzlüğün, yalnızlığın, sevgisizliğin, ilgisizliğin ve asıl olarak aleni bir şiddetin içinde yeşermeye çalışırken çok çabaladım. Kimseye çaktırmamaya çalışarak, demir zırhımın içinde sapasağlam yaşadım. Sokakta, evde, okulda, işte.

Kalem tutmaya başladığımdan beri İstanbul’a yazdım, ona konuştum, onunla ayakta kaldım. Martılar serin yaz sabahlarında çatımın üzerinde çığlık atarken kalem defter elimde, erimekte olan buzula tutunan kız çocuğunun açık denizde balinalarla nasıl boğuştuğunu anlatan bir roman yazıyordum.

Hep yazdım. İstanbul benim günlüğüm oldu, romanım oldu, şiirim oldu. Kimi zaman giyinme odam, kimi zaman soyunma odam oldu. Diyebilirim ki, kendi kendime yetişkin oldum, karnemi imzalatacak bir velim bulunamadan bazen sınıf birincisi bile oldum.

Gençliğe adım attığımda yaşıtlarımdan çok daha yorgundum. 90’larda İstanbul’da su akmazken, çöp dağları giderek yükselirken ben de eski annelerimi, yeni ailelerimi, hep çarçabuk terk edildiğim ilişkileri, çelişkileri öğütüp durdum. Yaşıtlarımdan ne kadar farklı olduğumu anlamasınlar diye hep arkadaşlarıma benzemeye çalıştım. Ergenlikte herkes fark edilmek için kendi özelliklerinin altını çizerken, farklılıklarını yüceltirken ben onlara benzemeye çalıştım hep.

Yalnızlık zekası erken gelişen çocuklar, hiç yalnızlık çekmez. Çünkü hep başkalarına dönük, onların dünyasına yakın olurlar. Kalabalık içinde tek başına da olsalar, başkalarıyla özdeşlik kurmaya, onların halleriyle hemhal olmaya odaklıdırlar. İşte İstanbul yalnızlığımın aynasında kavuştuğum muhteşem kalabalıklardır benim için.

***

Bugün aile terapistleri mutlu yuva kurmanın yollarını anlatıyor. Sadece sevilmek gerek diyorum. Tek ölçü bu. Benim tek tesellim İstanbul idi. Çünkü İstanbul beni seviyordu. Hep sevdi. Bağrını açtı bana. Korudu, kolladı.

Terk edilişlerimi olduğu kadar kavuşmalarımı, kederimi olduğu kadar coşkumu, kök salmanın saklı gurbetini olduğu kadar ruh hicretimi hep İstanbul’da yaşadım. Avrupa ve Asya kıtalarını, doğuları ve batıları burada bir’lemeye çalıştım, burada çıkardım bütün zıtlıkları birbirinin içinden.

Yıllar içerisinde köyden, kasabadan gelenleri, mültecileri, zorunlu göçmenleri, geçip gidenleri, Tanrı misafirlerini, müzmin yolcuları hiç yabancılamadım. Onların içinde, onlardan biri oldum.

İstanbul, ‘öteki’ diye bir tuzak kavramın gönlüme hiç uğramadığı yerdir. ‘Tammodel’ bir tevhid makamıdır benim için! Dünyada nereye gidersem gideyim evimdir İstanbul. Sosyolojisi, tarihi, eskisi yenisi sizin olsun. Rantı talanı kimin isterse onun olsun. Bana sevgisi yetti. Yetiyor.

#İstanbul
#Şehir
6 yıl önce
İstanbul beni bırakmadı!
Dinle, emanet oy!
Koptu geliyor
“Düşünmenin neresindeyiz?”
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?