|
Nehir yetmez, umman söyleşiler gerek!

Kerkük ve Kuzey Irak’ta olanları etnik kimlik mesele gibi görmeye, mezhep çatışmalarının odağı olarak kodlamaya bizi mahkum edenler vicdanımızın örtülmesine katkıda bulunuyor. Bilerek bilmeden.

Bölgemizin gerçeğini son derece vasat bir mertebede okuyabiliyoruz. Gerçeğin içi var, içi var. Terörle, yıkımla, sınır ihlaliyle beslenen çatıştırma moderatörlerinin alenileşen hileli hamleleriyle hayatımıza yansıyan adaletsizliğin vebalini hiçbir zaman sorumlu üstlenmiyor. Algı operatörleri işte tam bu noktada bütün bir etnik köken, bütün Kürtler suçlu ilan edilmiş gibi bir ‘akıllı mağduriyet’ okuması yaptırıyorlar hepimize. Gerçek yine içeri kaçıyor, zulüm şiddetlenerek devam ediyor.


Hal böyleyken, dışımızda çevremizde her yanımızda sıcak savaşlar yaşanmaktayken, hiçbir şey olmuyormuş gibi sosyolojik diplomatik küresel dilin söylemleriyle muhalefet sergileyenlerin düştüğü kısırdöngüden hiçbirimize bir hayır gelmedi, gelmiyor.

Bunca algı çarpıtan kurgu profesyonelleri arasında bize lazım olan benliksiz bir ben merhalesinden bakabilmek, ki olduğu gibi görebilelim. Gerçeğe açık uçlu sorularla yaklaşmaktan bahsediyorum. Savaşta da sanatta da.

Pek mühim görüşlerimize kanıt olsun diye gerçeğin birazını cımbızlayıp alıntılamaktan hepimiz vasatlığa mahkum edildik. Zihnimiz hadım oldu. Sonra da medeniyet naraları atıyoruz durmadan! Yüzeyselliğin bahçesinde birbirimize hiç değmeden itibar kazanmayı umuyoruz. Ama bu arada birileri ölüyor, katlediliyor, savaş son hızıyla sürüyor. Farkına varmıyoruz.

***

Gerçeğe yaklaşmaya talip olmayan pek çok mülakatçı var medyada. Filmi izlemeden film hakkında soru soranlar, kitabı okumadan soranlar, okumuş süsü vermek için yirmi yıl öncede kalmış soruları arşivlerden cımbızlayarak sormaya cüret edenler mesela. Bunlardan bazıları.

Sanki karşınızdaki can atıyormuş illa cevap vermeye diye ne sallasan gider yaklaşımıyla hiç yaklaşmadan, hiç değmeden, kendi hükümlerinin altını çizip duran, bunu da entelektüel bir kisveye oturtmak adına bilmemkimin dediği gibi, bilmem hangi kitapta yazdığı gibi.... Diyerek iyice seni kendi üstün fikirlerine, alıntılarına, görüşlerine çerçeveleyip, gerçek bir merak sorusu sormayı benliklerine entelektüel sermaye olarak yediremeyenler!

Sanki çok meşakkat çekmiş de soruları tatmin edici imiş gibi sadece ahmakları doyuran. Hızlı ve kopuk kopuk okumayla, üşengeçlikle, kendini vermeye değer görmeyen bir umursamazlıkla yaklaştığı eseri sanki yutmuş gibi entelektüel alıntılarla bezeyenlerin sorduğu vasat sorular! Sanki dürüstmüş gibi çaylak kandıran... Sanki hiç anlaşılmıyormuş gibi nasıl döküldüğü pul pul, vicdanının...

Susuyor ve ah diyorum. İçimizde ne oluyorsa, başımıza o geliyor.

Misal. Bizler alıntı Müslümanı olarak, divan-ı ilahiyatlardan bir iki dize serdederek olayı kavradık sanıyoruz. Alıntıdan yaşantı kültürüne hiç geçmeden, büyük Zat’ların eserlerini devirmişiz, her şeyi anlamışız gibi bir de tenkit etmeye kalkıyoruz. İlahi cümbüş! Demek her devirde bu böyle.

***

Zulme hizmet etmekten öteye geçemeyen vasat sorularla, agresif gazetecilik gösterileriyle bizleri darlaştıranlar, sığlaştıranlar maalesef her devirde her yerde. Medyada, sanatta, kültürde, güncel olaylarda, savaşta, polemikte, tartışmada, akademyada, sokakta, kahvede...

Karşısındakini anlamaya, anlamlandırmaya ayna tutmak yerine kendi zekasının sınırlı imkanlarıyla bulup buluşturduğu vasat sorularla üstünlük taslamaya ve tahakküme kalkışanların hali pür melali!

Ortadoğu’daki irili ufaklı kaotik çatışmaların künhüne hiç vakıf olmaya çalışmadan ülkenin bütün yaklaşımını etnik milliyetçilik söylemine hapsedenlerin düştüğü tuzaktan bir farkı yok böyle soru sallayanların!

Her seferinde beni biraz daha yalnızlaştırıyor ama bir o kadar da iftiralarla, karalama kampanyalarıyla, kulaktan dolma sahte bilgilerle koskoca bir ülkenin en tepesindekini yalnızlaştıranları gördükçe, ibret alıyor ve kendi yolumda mücadeleme kendi dilimde devam etmeye çalışıyorum.

Vasatlığın ötesindeki gerçeği biraz olsun sezdirmeye çalışarak, kendi cevaplarımı bırakmaya çalışıyorum, açık uçlu bir sonsuzluk arşivine. Kuşlar için.

***

Samimiyetle işini hak için, hakkıyla yapma gayretinde nice ‘savaşçı’ vardır mutlaka diye umuyorum. Zihnimizi analiz sentez içeren eleştirel okumalarla donatmayı marifet sayan yaklaşımların çok ötesinde bizi insanın ruhuna aşk ile yaklaştıran okumaları yapabilen, gerçeği kendi sırrı içinde genişletebilen bir ehil kavim mutlaka vardır.

Emanet ancak ehline verildiğinde emin olabiliyoruz gerçeğin gönüldeki gücünden. Ki nasıl bir emanetse nehirler denize dökülüyor, deniz umman oluyor, hakikatteki manasına kavuşuyor.

#Kerkük
#Irak
#Türkiye
7 yıl önce
Nehir yetmez, umman söyleşiler gerek!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset