|
Margaret Thatcher nasıl kazık attı!

Türkiye''deki günlerinden sonra ülkemiz hakkında ne düşünüyor diye merak ettiğim oyuncuların başında yer alan biriydi. Önceki gün hayatını içeren bir kitap elime geçti. Türkiye için de 2 bölüm ayırmış. Sizlere hiç kesmeden onun düşüncelerini aktarmak istiyorum. “QPR''de sadece 3 maç oynayabilmiştim. Zaten sürekli yedek takımında forma şansı buluyordum. Kulüp beni bir ay için Brentford''da kiralık olarak gönderdi ve oynadığım 3 maçta hiç gol atamadan geriye döndüm. 21 yaşındaydım ve futbol oynamak istiyordum. Sıkıntılı günler yaşarken, teknik direktörüm Jim Smith yanıma gelip çok yakın arkadaşı Gordon Milne''ın İstanbul''da Beşiktaş''ı çalıştırdığını ve bir forvet oyuncusu aradığını söyledi. Eğer bir hoca size böyle şeyler söylüyorsa, takımda artık yeriniz yoktur. Ben de bunu anladım ve ''Gelsin görüşelim'' dedim. Milne bana Türkiye''de iyi para kazanacağımı ve 30 bin kişi önünde futbol oynama şansı bulacağımı söyledi. Ben ise düşünmek için zaman istedim. Aslında ben Türkiye''ye gitmeyi pek istemiyordum. Türkiye''yle ilgili tek bildiğim “Midnight Express” adlı o korkunç filmdi. Annem ve babam ise farklı fikirdeydi. Beni ikna ettiler ve gitmeye karar verdim. Kulübüm beni satmak yerine kiralık olarak vermeyi kabul etti.

Hava limanına geldiğimizde yüzlerce taraftar ve basın mensuplarını karşımda gördüm. QPR''de sadece 3 maç oynamış bir oyuncu için inanılmaz bir olaydı. Bana sanki bir kral muamelesi yapıyorlardı. Milne bana takımda direkt oynayacağımı söyledi. Bana çok büyük bir takımda oynayacağımı söylerken, açılış kutlamalarına gidene kadar ne kadar büyük olduğunu tahmin edemiyordum.

Statta büyük bir gürültü vardı. Tüm futbolcular taraftara tek tek tanıtılıyordu. Kesilen bir koçun kanı futbolcuların ayakkabılarına ve alınlarına sürülmesi böylesi bir olayı görmeyen biri olarak beni çok şaşırttı. Bir ara alnımdaki kanı silmeyi düşündüm. Ama böyle bir hareketimin tribünleri dolduran binlerce kişiye saygısızlık olacağının farkına vardım. Elimize verilen güvercinleri havaya fırlatırken, tribünlerden korkunç bir uğultu yükseliyordu. Akşam yemeğe gittik. Herkes şakalaşıyor ve masada kahkahalar yükseliyordu. Önümüze kuzu eti getirildi. Ben ise stadyumda kesilen koyunun eti olup olmadığına emin olmadığım için, ''günün heyecanından iştahımın kesildiğini'' söyleyip, hiçbir şey yemedim. Başka şehirlerden gelen oyuncularla birlikte bir otelde kalıyorduk. Hiçbiri iyi derecede ingilizce konuşamıyordu. Ertesi sabah hazırlık kampı için Almanya''ya gittik. Bugünlerde CD çalar olmadığı için kafamı dağatacak bir meşgalem yoktu.

Milne bana kulüpte herşeyin mükemmel olduğunu ancak paranın biraz geç verildiğini söylemişti. Transfer taksidim geldiğinde para vermeye gelen yoktu ve doğruca Milne''a gittim. O da bana yetkiliyle görüşeceğini ve bu konuda endişe etmemem gerektiğini söyledi. Bu çok tuhaftı. Halbuki İngiltere''de oyunculara çek verilir ve paralar gününde hesaplarına direkt olarak yatardı.

İngiltere''de Türkiye hakkında çok negatif şeyler yazılır. Türkiye''de kaldığım sürece hiç dönmeyi düşünmedim. Hayatımın en güzel yılını Beşiktaş''ta yaşadım. Eğer Beşiktaş beni almasaydı, asla ama asla iyi bir oyuncu olamayacaktım. Ligde 33 maçta 21 gol attım ve sezonu ikinci sırada tamamladık. Hayatımdaki ilk Avrupa Kupası macerasını Dinamo Zagrep''le oynadığımız maçla yaşadım. İki maç sonunda elendik. Böylece bu deneyimim çok kısa sürmüş oldu. Ligde üst üste 9 maç kazanmış ve 1 maçta berabere kalmıştık. Taraftarlar ertesi gün idmanı bastı. Şaşırmıştım. Bir beraberlikte dahi tartışmalar çıkıyordu. Bu da benim için çok garip bir durumdu.

Geriye baktığımda taraftarların tutkusu inanılmazdı. Size bir “merhaba” demek için ceplerindeki tüm parayı verebilecek kadar seviyorlardı. Gittiğim restaurantlarda hiç para almıyorlardı. Bu da beni çok utandırıyordu. Zaten hiçbir zaman aynı restauranta iki kez gitmedim. Türkiye Kupası''nı kazandık. Ama finalin ikinci ayağında attığım golü unutamam. F.Bahçe''nin savunmasında yer alan 4-5 oyuncuyu çalımlarımla yerle bir ettim. Sonrasında iki dünya kupası görmüş Tony Schumacher''i de ekarte edip golü attım. Türkiye Kupası''nı kazandığımız için birer kahraman gibiydik.

Türkiye''de 1 yıl daha oynamak istiyordum. QPR, Beşiktaş''tan 500 bin pound istedi. Milne ise kiralık oynayan bir oyuncu için bu fiyatın çok yüksek olduğunu söyledi. Beşiktaşlı yöneticiler, başbakan Margaret Thatcher''a bir mektup göndererek bu konuda aracı olmasını istiyordu. Londra''daki Türk konsolosluğuna başbakana verilmek üzere bir mektup yazıldı. Hala bu mektubun Thatcher''a gidip gitmediğini bilmiyorum. Ancak ya başbakan bunun bir şaka olduğunu sandı ve mektubu ciddiye almadı, ya da kendisi gizli bir QPR taraftarı olduğu için benim Beşiktaş''a gitmemi istemedi”

İngiltere''deki futbol hayatında inanılmaz bir çıkış yakaladı ve kraliyetten değil, taraftarlardan “Sir” unvanını kazan tek oyuncu oldu. Ve yine Premier Lig''deki 10,000''inci golü atarak tarihe geçti. Türkiye''de çok kısa bir süre oynamasına karşın, Beşiktaş taraftarı onu hiç unutmadı. Bir kısmınız yazıyı okurken, bu oyuncunun kim olduğunu her satırında biliyordu. Yeni kuşak taraftarların ise ''artık şu adamın ismini yaz'' diye meraklandığını tahmin edebiliyorum. Genç futbolseverler kızmasın. Tamam artık yazıyorum. Bu oyuncu, Türk dostu ve tüm taraftarların sevgilisi LES FERDINAND.

17 yıl önce
Margaret Thatcher nasıl kazık attı!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi