|
Kılıçdaroğlu sadece küfürbaz mı, yoksa...

Ben açıkçası Sayın Kılıçdaroğlu'nun hafife alındığını, üstlendiği işlevin sadece “beceriksizlik”, “küfürbazlık”, “politik niteliksizlik” veya “koltuk sevdası” gibi dar tanımlarla geçiştirilemeyeceğini düşünüyorum.



Sayın Kılıçdaroğlu'nun rolü gerçekten de “tarihi” bir öneme sahip ve geçiştirilemez.



Ancak bu rolü doğru tanımlamalıyız. Kılıçdaroğlu inandığı/adandığı bir dava/ideoloji için mücadele veren organik bir siyasi mi, yoksa kollektif bir mühendisliğin CHP'nin liderlik makamına atadığı bir “emekçi” mi?



Dünkü giriş yazısında şöyle ifade etmiştim.



“Haliyle, tabanınızı ikna etmek gibi zor, emek ve zaman isteyen bir çabayı zaten gözden çıkarmışsanız, siyaset dışı ittifaklar kurmak öncelikli işiniz olur. Odak, alt etmeniz gereken düşman aktöre (Liderlik, örgüt ve tabana) yönelir. Zaten kendi hedef kitlenizi gözden çıkardığınız için, bu iş için size epeyce boş zaman kalacaktır.



İşte Sayın Kılıçdaroğlu, bu ikinci yol için mükemmel bir tercih olmuştur. Eklektizme muhtaç bu rol, ancak Sayın Kılıçdaroğlu gibi her duruma uyumlu bir aktörce uygulanabilir.”



Belki de, organik bir siyasetçi değil, eski tip bürokrat sınıfından geldiği için bu görev için gerekli özelliklere sahip olduğu için seçilmiştir. Ama gerçekten “iyi” bir tercih olmuştur. Sayın Kılıçdaroğlu'nu üstlendiği fonksiyona uygunluğu açısından “oyun hamuru” olarak nitelendirmek doğru olacaktır. Her şeyi söyleme, yapma, sonra o söylediklerini ve yaptıklarını reddetme ve bundan hiç sıkılmama...



Evet, Sayın Kılıçdaroğlu'nun çok fazlaca boş vakti var. Çünkü demokratik usullerle seçilmiş Cumhurbaşkanı ve hükümete karşı, şüpheli, gölgede kalan, meşru olmayan aktörlerin verdiği göreve evet denmişse, sadece bilgilendirilirsiniz. Ülkenin karmaşık sorunları için kapsamlı, hükümeti bir yandan eleştirirken, ona vizyon da sağlayacak projeler üzerinde emek vermenize gerek yoktur. Seçmenlerinizi önemli süreçlerde aktörleştirmek gibi bir yükümlülükten de kurtulmuşsunuzdur. Bilakis, kasti olarak seçmenlerinizi itibarlı/etkili şekilde temsil etmekten imtina etmek görevinizin bir parçası haline gelir. Onları retoriğe, küfüre ve öfkeye boğarak, antidemokratik bir girişime her an hazır olsunlar diye debelenmeye bırakırsınız.



İşte bu nedenle, bu süreçte aslında bir ideolojik içeriksizleştirme operasyonuna tabi tutulmuştur CHP. Tüm sorunlarına rağmen, Sayın Deniz Baykal dönemindeki duruş tasfiye edilmiş, CHP içine uygun görülen her şeyi eklektik olarak doldurabileceğiniz bir kap haline getirilmiştir.



Nitekim bugün, Kılıçdaroğlu bu operasyonu gizlemek, seçmenlerinin dikkatini asıl dönüşümden uzaklaştırmak için, işi Sayın Erdoğan'a şiddeti her gün artan, pespayeleşen bir şekilde küfür etmeye vardırmıştır. Bu bilinçli bir tercihtir, sıradan bir piar çalışması değildir.



Bu nedenle, bir “karın ağrısı” polemiği başladı. Sayın Erdoğan'ın “Ben onun asıl karın ağrısını biliyorum” sözüne karşı Kılıçdaroğlu'nun “Açıklasın, yoksa ben Salı günü onunkini açıklayacağım” dediğini biliyoruz.



Ne oldu? Kılıçdaroğlu hiçbir şey açıklamadı. Cevaben sadece hakaretin dozunu arttırdı. Çünkü muhtemelen Sayın Erdoğan önemli bir şeyi ima etmişti. Ve o da biliyordu ki, Cumhurbaşkanı'na hakaretin dozunu arttırırsa, sihirli değnek kullanmak gibi, kimse ona verdiği ve tutmadığı sözü hatırlatmayacaktı.



Acaba, “karın ağrısının” ima ettiği şey, Sayın Baykal üzerinden CHP'nin ele geçirilmesi operasyonunda Sayın Kılıçdaroğlu'nun rolü müydü?



Bir bilgiye sahip değilim. Ama benim aklıma ilk bu geldi.



Ben bunu bilmek istiyorum. Baykal'a yapılan kumpastan Kılıçdaroğlu'nun önceden haberi var mıydı mesela?



Varsa, söyleyecek bir söz kalmıyor. Başımız ciddi belada demektir ve bu bir ulusal sorun olur.



Umarım yanılırım ve Kılıçdaroğlu sadece kötü, ağzıbozuk, yeteneksiz bir liderdir.


#Kılıçdaroğlu
#chp
#Cumhurbaşkanı
#küfürbazlık
8 yıl önce
Kılıçdaroğlu sadece küfürbaz mı, yoksa...
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi