|
Topu siyaset sahasında tutmak...

Dün kaldığımız yerden devam edelim...

Henüz bayrak indirme meselesinin bir PKK eylemi olup olmadığını bilmiyoruz. Derin PKK veya derin ya da paralel devlet, kim yaparsa yapsın bu sinir uçlarına yönelik eylemin Çözüm Süreci"ni çökertmek için yapıldığı aşikar, hedefi toplumdaki yüksek desteği azaltmak ve hükümeti sıkıştırmak...

1996 yılında HADEP"in ikinci kurultayında aynı görüntülerle karşılaşılmıştı. Merkez medya olayın üzerine -her zamanki gibi- art niyetle giderek konuyu krize çevirmiş, tansiyon, hamaset tepe yapmış, sonrasında kurultaydan evlerine dönen üç HADEP"li pusuda öldürülmüştü. Yargı da HADEP"lilere dünyayı dar etti. Sonrasında bu provokasyonun HADEP ile ilgisi olmadığı ortaya çıkmıştı.

Aynı şekilde 2005"te Mersin"de bayrak yakılması olayının da Ergenekon işi olduğunu öğrenecektik.

Yani bayrak yakma-indirme konusu, derin güçlerin "sonuç garantili son çarelerinden" ve "Barış ihtimali belirdiğinde camı kırınız" alarmlarından birisidir. Geçmişte her zaman işe yaramıştır. Umarım bu sefer soğukkanlı olunur ve aynı tuzağa bir kez daha düşülmez.

Dünkü yazıda Lice olaylarının ima ettiği KCK stratejisinin yanlış olduğunu ifade etmiş "Çünkü Türkiye şartlarına uymayan bir talebin sürecin çökmesi pahasına Erdoğan tarafından karşılanması mümkün değil" tesbitinde bulunmuştuk.

Hükümetin kalekol yapımının zamanlaması gibi konuları, Çözüm Süreci"nin halkla ilişkiler kısmını daha ciddiye almak gibi sorumlulukları var. Sürecin provokasyonlara karşı güçlendirilmesinin en garantili yolu ise, bir an önce PKK"nın silahlı güçlerinin sınırdışına çıkması ve eve dönüş için gerekli olan adımları atmaktır.

Ne ilginçtir ki, tam da bu adımların atılacağı bir dönem başlarken, bizler bu adımları değil, Lice"de ölen vatandaşları ve bayrak provokasyonunu konuşuyoruz. Demek ki bir şeyler eksik veya hatalı yapılıyor.

Bu zorluklardan bir kısmı gerçekten yönetim, strateji eksikliğinden kaynaklıyorsa da, sürecin ve Türkiye"nin içinde bulunduğu durumun getirdiği özel zorluklar da var.

Hükümetin KCK; KCK"nın da hükümetin zorluklarının bir koz değil, arkalanması gereken ortak riskler olarak görmesi lazım. Yoksa provokatörlere yem olunabilir.

Sürecin hükümet yönünden en zor kısmı, muhalefetin tavrı yüzünden bu meselenin milli değil, AK Parti projesi olmasıdır. Tarihin bir cilvesi olarak, Çözüm Süreci ile ülke içinde seçkin oligarşiye karşı verilen egemenlik mücadelesi göbeğinden birbirine bağlandı. Erdoğan"ı indirmek, Çankaya"ya çıkarmamak ile Çözüm Süreci"ni çökertmek aynı anlama gelir oldu. Tersinden de Çözüm Süreci demek, 100 yıllık İttihatçı parantezin kapatılmasını ima ediyor ve bunun en büyük garantisi Erdoğan, Öcalan, dindarlar ve Kürtlerin varlığı...

100 yıllık ırkçı parantezin kapatılması konusunda sorumluluk ve arzu hisseden Abdullah Öcalan süreci tarihsel bağlamı içinde okuyor ve hadiseye küresel bakıyor. Öcalan"ın hükümeti arkaladığı propagandası yapılıyor olsa da, Öcalan aslında ülkenin demokratik dönüşümünü destekliyor, özetle Kürtlere sahip çıkıyor. Türklerle Kürtlerin ve hepimizin kaderi bu noktada birleştiğinden, ortaya ahlaki bir ortaklık çıkıyor. Bunun Erdoğan veya Öcalan"ı desteklemekle ilgisi yok. Halk aslında kendisine sahip çıkıyor.

Bayrak provokasyonu işte bu desteği ve bilinci yok etmeye yöneliktir.

KCK, bu duruşu taviz verme, fırsatı kaçırma olarak yorumluyorsa, büyük hata yapıyor. "AK Parti"ye Gezi ve 17-25 Aralık"ta sahip çıktık ama, bunun karşılığını alamadık, bari çok geç olmadan Çankaya seçimleri öncesi Erdoğan"ı sıkıştıralım" türünden bir değerlendirme, geri tepecek, ahlaki olmayan ve KCK"yı Yeni Türkiye projesinde darbe ittifakının yanına düşürecek bir kofluk içeriyor.

Çünkü, barış ittifakının en değerli parçalarından diğeri Erdoğan"ın kararlılığı... Ancak Erdoğan bir sihirbaz değil. Çözüm Süreci için oylarını yüksek tutmaya ve kamuoyu baskısına (desteğine) ihtiyacı var. KCK ve BDP, sosyalistler ve sol liberallerin zihinsel darlığını devralmayacaklarsa, bu baskıyı yol keserek, Diyarbakır Annelerine devlet gibi davranarak değil, siyaset üreterek kurmak durumunda. Çünkü Erdoğan"ın mesela bayrak gibi kamuoyunu doğrudan etkileyen krizlerde siyaset alanı daralıyor. Çünkü Erdoğan bir diktatör değil, oya ihtiyacı olan, sürekli darbelerle mücadele eden bir siyasetçi.

Nitekim grup konuşmasında Erdoğan, kendisini en sert tepkiyi vererek muhalefetin yıkıcı propagandasını etkisizleştirme yoluna gitmek zorunda kaldı. "Çocuk bile olsa" "Çözüm Süreci"ne halel gelmesinmiş" gibi cümleler kurmak zorunda kaldı. Bunlar siyasetin rezervlerini gösteriyor.

Lice"de yol kesmeleri, dağa adam çağırmaları gibi hamleler, siyasi kozlar üretebilecek adımlar gibi görülse de, bence kırmızıçizgileri ima ediyor. Buradan bir adım daha öteye gitmek, karşı tarafı, yani aslında muhatabı kaybetmek anlamına gelebilir. Oyunun daha içeride kurulması, çizgi üzerinden top sürülmeye devam edilmemesi gerekiyor.

KCK şunu anlamalıdır ki, Erdoğan sosyolojiyi ve yıkıcı muhalefeti, hele iki kritik seçim öncesinde gözetmeden strateji kuramaz. Bu durumda örgütün hedefi çatışmaları tekrar başlatmak değilse, demokratikleşme dışında bir talep maksimizasyonu rasyonel değildir. Gezi ve 17-25 Aralık"tan sonra yol haritasında olmayan tadilatlara gitmenin Erdoğan istese bile bir karşılığı yok. Süreci hızlandırmak ise, BDP ve KCK"nın tabii ki hakkı ama bunun da yolu sokakları hareketlendirmek değil, siyaset yapmak.

Krizin asıl nedeni ise, PKK ve BDP"nin siyasete entegrasyonunda yaşadığı zorluk olarak kendini gösteriyor.

10 yıl önce
Topu siyaset sahasında tutmak...
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı