|
Dahleden dinimize bari müselman olsa

HDP, "Yavuz hırsız" misali, AK Parti"ye çatıp duruyor.

HDP siyasi rüştünü ispat edemediği için bir o yana bir bu yana savruluyor.

Bir dediği bir dediğini tutmayan bir HDP giderek inandırıcılığını da yitiriyor.

6-7 Ekim olaylarında dökülen kanların hesabını vermek yerine AK Parti suçlamalarıyla kendine farklı bir gündem oluşturmaya çalışıyor.

Kobane"yi nasıl bahane olarak kullanıyorlarsa AK Parti"yi de kendi vahim siyasi hatalarını örtmek için bir bahane olarak kullanmaya çalışıyorlar.

PM Üyelerine yapılan saldırının müsebbibi olarak AK Parti"yi hedef gösteren HDP açıklaması tam da bu suçluluk psikolojisinin bir ifadesi.

"AK Parti tarafından hedef gösteriliyoruz, o yüzden bu saldırı gerçekleşti" demek, tek kelime ile ahlaken sorunlu bir anlayışa yaslanmak demektir.

Siyasi kavganın da, düşmanlığının da bir ahlakı olur.

AK Parti"nin HDP"yi hedef göstermek gibi bir derdi olamaz.

AK Parti güçlü fikirleriyle yarışan ve şiddetin her türünü gayr-ı meşru addeden bir partidir.

Nitekim Başbakan Davutoğlu anında bu iddiaya yanıt verdi ve HDP"li üyeye yapılan saldırıyı şiddetle kınadı.

AK Parti siyasi partilere rakip gözüyle bakar düşman gözüyle değil.

HDP ise kendinden farklı olan herkesi ve her kesimi imha edilmesi gereken bir düşman olarak gören bir anlayışın temsilcisi.

HDP"li sözcüler, "Linç edilmek isteniyoruz. Başımıza bir şey gelirse hükümet sorumludur" demeye başladılar.

"Tehdit ediliyoruz" deyip duruyorlar.

Oysa gerçek hiç de böyle değil.

Bir kere HDP"nin ağzına demokrasiyi almaya hakkı yok.

"Linç" ve "tehdit" kelimelerini ağzına alırken de bin düşünmesi gerekiyor.

Çünkü bölgede AK Parti ve Hüdapar bizzat PKK/HDP tarafından lince tabi tutuluyor.

Daha doğrusu, PKK/HDP ideolojisine ve siyasetine karşı çıkan milyonlarca Kürt vatandaşımız PKK/HDP canibinin faşizan baskıları altına alınmış bulunuyorlar.

HDP"liler kendilerine yönelik linçten söz ederlerken nedense kendilerinden başkalarına yönelen linci meşrulaştırma yoluna gidiyorlar.

Dahası ve en fenası, bunu kendileri için bir hak olarak görüyorlar.

Tehditle ve şantajla kendilerinden olmayan herkesi sindirmeye çalışıyorlar.

HDP arkasına aldığı veya kendisinden güç aldığı PKK sayesinde bölgede faşist bir iktidar oluşturmaya çalışıyor.

Tehditten bahseden HDP, ne hikmetse daha yakınlarda Kobane üzerinden savurduğu tehditleri unutmuş görünüyor.

"Kobane düşerse Ankara düşer!" ne demektir?

"Kobane düşerse çözüm süreci biter ve darbe mekaniği işler!" demek ne anlama geliyor?

"Ha IŞİD, ha AKP. AKP, Türkiye"nin IŞİD"idir. Ortadoğu"daki IŞİD"in arkasında AKP vardır. AKP çözüm sürecinde partner olamaz. AKP iktidarını devirmek için laikçi-sekuler güçleri göreve çağırıyoruz!" demek nemenem bir tehdittir?

AK Parti"nin dilinin şiddete yaslandığını iddia eden HDP sözcüleri kendi diline baksın ilkin.

HDP istiyor ki AK Parti için her Allah"ın günü ağız dolusu küfürler ve hakaretler yağdırsın!

Cumhurbaşkanı ve Başbakanına her türlü suçlamayı yapsın!

"Diktatör" desin, "Faşist" desin....

Hatta daha ağır ve iğrenç kelimeleri AK Parti"nin üzerine boca etsin!

"Çözüm süreci biterse!" diye başlayan tehditler savursun, "Sekreterya şu kişilerden şöyle oluşsun, yoksa..." diye başlayan dayatmalarda bulunsun, ama AK Parti"den hiç kimse kalkıp kendilerine cevap vermesin!

Yok öyle yağma...

AK Parti HDP"nin şamar oğlanı değildir.

HDP çözüm sürecinin gerekliliğine inanıyorsa bu süreci cesaretle ve kararlılıkla yürüten Cumhurbaşkanına, Başbakana ve AK Parti hükümetine saygısızlık etme hakkına sahip olmadığını, saygısızlık yaparsa bunun karşılığını misliyle alacağını bilmelidir.

Hem çözüm sürecine mecbur ve mahkumuz diyeceksiniz, hem de çözüm sürecinin yürütücüsü olan AK Parti"yi IŞİD"le özdeşleştirerek AK Parti hükümetinin devrilmesi için eski Türkiye"nin o malum laikçi-seküler güçlerine çağrıda bulunacaksınız, e pes vallahi!

Osmanlı Şeyhülislamlarından Mehmet Bahai Efendi ne güzel demiş:

"Dahleden dinimize bari müselman olsa."

Partnerlik ilişkisinin gerektirdiği en asgari nezaket kurallarına uymayan bir HDP"nin, şiddete yaslanan ve şiddeti çoğaltan bir HDP dilinin çözüm sürecinin önündeki engellerden biri olduğunu söylemeye gerek yok.

HDP, AK Parti"nin dilini diline dolamadan önce kendi dilini değiştirmeli ilkin.

En önemlisi de siyasal pozisyonunu gözden geçirmeli.

Başbakan Davutoğlu"nun dediği gibi, bir siyasal parti olduğu gerçekliğini unutmadan demokratik meşruiyet içinde sürece katkı sunan bir pozisyonda durmalı.

PKK"nın silahları üzerinden kendisine iktidar alanı açmak isteyen, dahası ve en vahimi şiddet/terör/vandallık üzerinden siyasal sonuçlar devşirmeye çalışan bir partinin demokratik meşruiyeti tartışılır elbet.

HDP"nin çözüm sürecinin siyasi bir aktörü olması elbette istenen bir şeydir.

Bunun için HDP"nin de bir siyasal parti olduğunu unutmaması gerekir değil mi?

"AKP"DE ÇÖZÜM SÜRECİ ÇATLAĞI"

Afyon kampında çözüm süreci bahsinde yaptığımız verimli müzakereleri o birileri gene yalan yanlış bilgilerle farklı bir mecraya taşımak istemişler.

Benim adımın da geçtiği o uydurma haberlerin amacı bellidir: AK Parti"nin içine oynamak...

Birisi benim adım üzerinden şöyle bir yorum yapmış:

"Çözüm sürecinin en ateşli savunucularından Mehmet Metiner, süreç yönetiminden rahatsız olmuş."

Kocaman bir yalan.

Dün olduğu gibi bugün de çözüm sürecinin ateşli savunucuyum. Süreç yönetiminden de rahatsız değilim. Tersine süreç yönetiminin emin ellerde olduğuna inanıyorum.

Herkes bilsin ki, AK Parti"de ne çatlak vardır, ne de patlak. Ne ayrışma vardır, ne de kriz.

Çözüm süreci bahsinde Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız ne diyorsa aynısını diyoruz.

9 yıl önce
Dahleden dinimize bari müselman olsa
Bana “arkadaşını” söyle; sana “kim olduğunu” söyleyeyim!
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak