|
Dersim için asıl siz ne diyorsunuz Kemal Bey?
K
emal Kılıçdaroğlu suskun... Partisinin içi kaynıyor, ama ne hikmetse Dersimli Kemal suskun... Sizce de manidar değil midir? Yardımcısı olan kişi bir tv kanalında Dersim katliamından dolayı binlerce kez özür dilediğini söylüyor. Üstelik bu özrü genel başkanının bilgisi dahilinde yaptığını söylüyor. Ama Kemal Bey suskun... Partisinin içinden yardımcısına yönelik zehir zemberek suçlamalar yapılıyor. En ağırından ve dahi ağız dolusu hakaretler yağdırılıyor. Daha ileri gidip kendisine istifa çağrısında bulunanlar çıkıyor. Ama nedense Kemal Bey suskun...

Niçin konuşmazsınız Kemal Bey?

Sizi çıkıp konuyla ilgili açıklama yapmaya çağırıyorum. Çünkü kamuoyu sizden bunu bekliyor. Soru çok basit: Dersim’de bir katliam olmuş mudur, olmamış mıdır? Katliam olmuşsa bundan dolayı özür diliyor musunuz dilemiyor musunuz?

***

CHP sözcülerinden farklı farklı açıklamalar geliyor. CHP’nin grup yöneticilerinden birinin açıklamaları hilkat garibesi niteliğinde doğrusu...

Ezcümle diyor ki: “Biz o tarihte iktidar partisi idik. Özür dilenecekse devlet adına dilenmeli.”

Bu CHP’li yakın tarih mi bilmiyor, yoksa aklımızla alay mı ediyor? Yakın tarih bilmemesi mümkün değil, ama kelimelerle oynayarak aklımızla alay ediyor besbelli. Veya toplumu kandırılmaya müsait saflıkta görüyor. CHP o tarihte partilerden bir parti değildi. CHP dışında bir parti de yoktu zaten.

CHP devletti. Devlet ise CHP idi... Yani CHP devleti yöneten bir parti değildi, devletin bizatihi kendisiydi. CHP’nin umdeleri, devletin anayasası hükmündeydi. 6 ok zihniyetiyle karşımızda duran bir CHP devleti varken, CHP’nin sadece iktidardaki bir parti olduğunu söylemek kelimenin tam anlamıyla gülünç...

CHP’li bir başkası diyor ki: “Dersim’de bir isyan vardı. O isyan bastırılırken orantısız güç kullanılmış olabilir.” Tarihi bir gerçeklik ancak bu kadar çarpıtılabilir. “Dersim katliamı”na gerekçe oluşturmak için “isyan” retoriği üzerinden bir hat inşa edilmeye çalışılıyor. Peki gerçekten iddia edildiği gibi bir isyan var mıdır?

Dersim’de devlete karşı planlı bir isyanın gerçekleştiği iddiası gerçeklikten yoksundur. Doğrudur, Dersimliler köprü yakmışlardır, askerlerle çatışmışlardır. Ama bu olayların münferit olduğu ve birkaç kişi tarafından yapıldığı tespiti bizzat o bölgeden sorumlu muktedir paşa Abdullah Alpdoğan’a aittir. Korgeneral Alpdoğan’ın 8 Nisan 1937 tarihli istihbarat raporunda bu gerçeklik zikredilmektedir. ( Bkz. Taha Taha Baran, BASINDA DERSİM, İletişim Yayınları, s.30)

***

Öncelikle şunu vurgulamak gerekir ki, Cumhuriyet’in CHP’li seçkinleri ulus-devlet aşamasında yekpare bir toplum inşa etmeyi amaçlarının başına yerleştirdikleri için Dersim’i de bir “çıbanbaşı” olarak görmüşlerdir. Dönemin bütün raporlarında Dersim vahşi insanların yaşadığı bir coğrafya ve mutlaka te’dip edilmesi gereken bir güruh olarak değerlendirilmiştir.

Dönemin egemen Dersim söylemi, “vahşi”, “geri”, “garip” ve “tuhaf” gibi kelimeler etrafında örülüdür. Dersimliler adeta “haşere” olarak görülmüştür. Nitekim mağaralara can havliyle sığınan sivil Dersimlilerin gazla öldürülme olayı tasvir edilirken “fare” nitelemesinde bulunulmaktan dahi kaçınılmamıştır.

Dönemin emniyet müdürlerinden İhsan Sabri Çağlayangil’in hatıratı dramatik anekdotlarla doludur. Dersim katliamı esnasında genç bir teğmen olarak görev yapan Muhsin Batur bile o utanç verici sahneleri aktarmamak için o tarihte yapıp ettiklerini özür dileyerek anlatmaktan kaçınmıştır hatıratında.

CHP’lilerin başat söylemi, “Dersim’de bir isyan olmuştur, dolayısıyla te’dip kaçınılmaz olmuştur” biçimindedir. Bugün dahi söylenen budur. Buna sadece yaşanılan acılardan dolayı utangaç bir özür eklenmiştir. Hiç yoktan iyidir bu özür elbette, ama bu özrü getirenin başına nelerin getirildiğini de hepimiz görüyoruz. Ne hikmetse Kılıçdaroğlu yardımcısına sahip çıkamayacak konumda etrafta dolaşıp durmaktadır. Oysa ki Kılıçdaroğlu’nun bizatihi aşireti ve ailesi Dersim katliamından nasibini almıştır. Ailesinden/aşiretinden pek çok insanın yaşamını dramatik bir biçimde yitirdiği bu olay konusunda Kureyşanlı Kemal Bey’in çıkıp konuşmaması ise ayrıca bir siyasi dramdır. Bir genel başkan düşününüz ki çıkıp Dersim konusunda kanaat zikredemiyor. Kendi partisi içinde sürüp giden bir tartışmaya son noktayı koyma cesaretinde bulunamıyor.

***

Dersim konusunda yazılan raporların tarihi çok eskidir. İlkinin Abdulhamit dönemine kadar uzandığı biliniyor. 1896’da Zeki ve Şakir Paşaların yazdıkları raporlarda “Dersim’in ıslahı” birincil ödev olarak zikredilir, ama orada asla fiziki imha önerisi yoktur. Fiziki imha önerileri Cumhuriyet dönemindeki raporlarda zikredilmeye başlanır. 1926 yılında İçişleri Bakanlığı’nın emriyle Mülkiye Başmüfettişi Hamdi Bey tarafından kaleme alınan rapor, “Dersim katliamı”na giden yolun başlangıcını oluşturur.

Fevzi Çakmak’ın, Cemal Bardakçı’nın, İsmet İnönü’nün, İbrahim Tali Öngören’in, Halis Paşa ve diğerlerin 1930’lu yıllarda kaleme aldıkları raporların içeriği gösteriyor ki Dersim halledilmesi gereken bir “çıbanbaşı” olarak görülmektedir.

Dersim’in boşaltılmasından tutunuz da mukabelede bulunanların öldürülmesine varıncaya kadar, ayrıca asimilasyonu öngören önerilerden “modernleştirici-medenileştirici” önerilere varıncaya kadar bir dizi önerinin hayata geçirildiği bir Dersim politikasından söz etmeden “isyan” retoriği üzerinden söz söylemek bir katliamın üstünü örtmekten öte bir anlam taşımaz elbette.

Dersim kim ne derse desin Başbakan Davutoğlu’nun dediği gibi, “modern bir Kerbela”dır.

Bu katliam karşısında susmak size yakışıyor mu bilmem Kemal Bey, ama merak edip okumak isterseniz size Taha Baran’ın “1937-1938 Yılları Arasında BASINDA DERSİM” kitabını okumanızı salık veririm. Geçmişi geçmişte bırakalım diyorsanız o zaman Yavuz Sultan Selim’in yakasından düşünüz, Sivas’ın adını ağzınıza almaktan kaçınınız derler size.

#Dersim için
#asıl siz ne diyorsunuz
#Kemal Bey?
9 yıl önce
Dersim için asıl siz ne diyorsunuz Kemal Bey?
Washington’da ‘İsrail’ tartışmaları..
Artık çok pis “kokuyorsunuz”
Esmâ ile dua ve beddua
Kara dinlilerle milletin savaşı
Evvelbahar