|
15 Temmuz’u böyle anlamak lazım
“E
y Gazzeliler, ey Filistinliler, bugün bizim hamd, şükür günümüzdür. Zira geçen hafta Türkiye’nin semalarını kuşatan ihanet başarılı olsaydı, biz bugün Gazze’de Cuma namazını kılamayacaktık.”

Geçtiğimiz Cuma günü Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Cuma namazı için Millet Camii’nde toplanan cami cemaatine, içinde dokunaklı cümleler geçen bir hutbe okudu.

İslam ülkelerinin değişik kentlerinde 15 Temmuz’un devam eden haftasında yani 22 Temmuz Cuma günü okutulan hutbelerden örnekler verdi.

Verilen örnekler arasında sadece Gazze yoktu.

Bize çok uzak sandığımız o coğrafyalarda o gün bakınız neler söylenmiş.

Yine Görmez hocanın ifadelerine yansıyan haliyle aktaralım:

“Somali’de hatip, ayın Cuma günü Müslümanlara şöyle hitap etmiştir: ‘Ey Somalili kardeşlerim, Eğer geçen hafta hainler kardeş ülke Türkiye’de başarılı olsaydı, biz bir kez daha yetim, sahipsiz kalacaktık’ diye göz yaşı döküyordu.
Sudan’ın Nur Camii’nde hatip, ‘Ey kardeşlerim, bugün Allah’a hamdimizi artırma günüdür. İslam aleminin ateşler içinde yandığı bir dünyada eğer geçen hafta karanlık emellerin emrindeki zalimler, Türkiye’de başarılı olsaydı, umut bağladığımız, son umudumuz da yok olacaktı.’”

Sadece Filistin’de, Somali’de, Sudan’da değil, Arap coğrafyasında, Bosna’da, İslam ülkelerinde yaşayan insanlar 15 Temmuz’a meydan okuyan Türk halkı ile o gece kader birliği ettiler.

O gece onların da kalbi,
“Acaba bu iş biterse ne olur?”
korkusuyla pır pır attı.
AYNI DİLİ KONUŞANLAR DEĞİL
AYNI DUYGUYU PAYLAŞANLAR…

Mevlana der ki;

“Aynı dili konuşan insanlar değil, aynı duyguyu paylaşan insanlar anlaşabilir”

Bu da böyle bir durum.

15 Temmuz’u hatırlarken, o gece İstanbul’daki Şehitler Köprüsü’ne, havalimanına akın eden kalabalığın içine karışan Suriyeli misafirleri de unutmamak lazım.

Onları da güzel duygularla hatırlamalıyız.

Burası böyle.

Bir de öbür coğrafyaya bakalım.

15 Temmuz’ın destansı bir hikaye ile bastırılması karşısında demokrasi, insan hakları havariliği yapan başkentlere, o başkentlerden yayınlar yapan basın kuruluşlarının reaksiyonuna.

LAL KESİLDİLER…

Avrupa ve Amerikan medyası, 15 Temmuz’un hemen ertesi gününden başlamak üzere, Türkiye’de o akşam yaşananlara karşı kelimenin tam anlamıyla lal kesildiler, görmezden geldiler.

1989’da Çin’de demokrasi kavgası veren bir gencin tankların karşısına dikilmesini jenerik yapıp 20 yıl boyunca döndüren televizyon kuruluşları, orada yaşanandan çok daha fazlasını ortaya koyan Türkiye’deki insanların bu kahramanlık hikayesinin üzerini kalın bir şal ile örtmeyi tercih ettiler.

Oysa Çin’de olup bitenler nasıl bir demokrasi mücadelesinin ürünü idiyse, burada da özünde demokrasiyi kurtarmaya dönük bir hikaye ortaya çıkmıştı. Ama burada
“Tüh”
dediler, neden başarılı olmadı dediler.

Başarılı olsaydı, Mısır’da koydukları tepkinin aynısını koyacaklardı.

Mısır darbesi için
“Anayasamız gereği askeri anlaşmalarımız olan ülkelerde darbe olursa eleştiri yapamayız”
diyen ABD yönetiminin tepelerindekiler, Türkiye için de aynı tepkiyi vereceklerdi.

Devamında önce el altından, sonra açıktan darbeci yönetimin ömrünün uzaması, kendi düzenini kurması için onlarla ortaklık kuracaklardı.

Zaten, 15 Temmuz’a gelmeden, 3-4 yıl boyunca Türkiye’de Mısır gibi olacak diye el altından haber yollayıp tehdit etmiyorlar mıydı?

15 Temmuz’dan önce başka yöntemlerle yürütülen
‘seçilmiş iktidarı alaşağı etme’
senaryolarının ana hedefi de böyle değil miydi?
Darbe akşamının en sıcak saatlerinde, henüz kimin galip geleceğinin netleşmediği anlarda, dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin içinde
“demokrasi”
sözcüğünün hiç geçmediği ilk açıklamalarını hatırlıyoruz değil mi?

Ertesi gün, bir bakanın ABD yönetimini suçlayan bir cümlesine karşı aynı John Kerry’nin Ankara’yı arayarak öfke saçtığını da ben buradan sizlere aktarmış olayım.

Bir proje var.

Türkiye’yi kendi sınırlarına hapsetme, kendi sınırlarını bile Türkiye’ye çok görme, ülkeyi yönetenlerin gönül coğrafyası ile irtibatını kesme, dış politikası olmayan, eski dönemlerde olduğu gibi müttefik değil
‘uydu’
rolü üstlenen bir ülke haline geri dönmesi için bütün bunları yaptılar.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’ya bir şekilde dokunan her uluslararası kriz anında hemen sahne alıp
“İçeriye kapanma”
çağrıları yapmasını da gönüllü olarak üstlenilmiş bir tutum olarak okumalısınız.

Gazze’de, Somali’de, Sudan’da 15 Temmuz’un devam eden haftasında okutulan hutbeler bize bir şeyler söylüyor.

Sadece o hutbelerin dili, 15 Temmuz’un neden yaşandığını anlatmaya yetiyor.

#15 Temmuz
#Kemal Kılıçdaroğlu
#Gazze
#Türkiye
#Sudan
7 yıl önce
15 Temmuz’u böyle anlamak lazım
Türkiye yüzde kaç müslüman?
Sistemi dönüştürmek için çıktık yola ama sistem tarafından dönüştürüldük sonunda! Neden peki? 
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti