|
ABD güvenli bölgenin Türkiye’nin kontrolünde olmasına rıza gösterir mi?

Böyle zamanlarda, olağan dışı bir şey olduğu zaman bu coğrafyada yaşayan insanların “Neden böyle bir şey oldu” sorusuna verebildikleri ortak bir cevap olabiliyor artık.



Sıra dışı bir şey olduğunda çoğunluğun aklına aynı fikir geliyor.

Münbiç’te dün, 4 ABD askerinin öldüğü, 3’nün de yaralandığı saldırıyı kast ederek bu cümleleri kuruyorum.

Muhtemelen böyle bir saldırı haberi geldiği ilk anda çoğunuzun aklına, ABD Başkanı Trump’ın Suriye’deki askerlerini çekme kararını etkilemeye dönük bir eylem mi bu sorusu gelmiştir.

Önümüzdeki günler için bir noktaya dikkat çekmek isterim.

İşin başından beri Türkiye’yi DEAŞ’la yan yana göstermeye çalışan içeriden dışarıdan bir takım kara propaganda odakları, bu saldırı üzerinden yeni bir Türkiye karşıtı kampanya başlatabilir.

En fazla da ABD Başkanı Trump’ın kafasını karıştırmak isteyenler, böyle bir yönelime girebilir.

DEAŞ’ın bir proje olduğunu Trump, 4,5 kere kendisi söyledi.

Selefi Obama ve seçimlerdeki rakibi Hillary Clinton’ı bu örgütü birlikte kurmakla suçlayacak kadar ileri cümlelerle dile getirdi bunu.

Üstelik başkan seçildikten sonra da aynı görüşünü tekrarladı.

Şimdi şu soru akıllara düşüyor:

Dünkü saldırıyı DEAŞ üstlendiğine göre, bu eylem Trump’ın çekilme kararını acaba nasıl etkileyecek?

Normal şartlarda saldırı, Münbiç kent merkezinde yaşandığı için, buralarda da devriye gezen ABD askerleri ve onların hamiliğinde hala kentteki varlığını korumaya devam eden YPG dışında kimse olmadığı için, bu eylem nedeniyle ihmal, zaaf gibi gerekçelerle sorumlu tutulabilecek başka bir kimse yok.

Yine normal şartlarda, bu türden bir saldırı, çekilme takvimini hızlandırma dışında makul bir seçenek de sunmuyor.

Ama, at izinin it izine karıştığı Kuzey Suriye denkleminde her şeyin makul bir çerçevede ilerlediğini söylemek de mümkün olmuyor.

Münbiç’teki saldırı haberinin Fırat’ın doğusu için gündeme gelen ‘Güvenli Bölge’ tartışmalarının tam ortasına düştüğünü görüyoruz.

Türkiye, Trump’ın gündeme getirdiği Safe Zone/Güvenli Bölge önerisini “Bunu ben yapabilirim” ifadesiyle en üst düzeyde ilan etmiş durumda.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu minvalde Salı günü yaptığı açıklamalarını, aynı zamanda “Bu işi biz yapmazsak başkasının yapmasına da izin vermeyiz” biçiminde de anlayabiliriz.

Yani o sözlerin içerisinde böyle bir anlam olduğu da çok açık.

Ankara, son dönemlerde birçok konuda olduğu gibi burada da ‘Açık diplomasi’ kuralını işletiyor.

Yani duruşunu, yaklaşımlarını saklamadan açıktan oynuyor.

Bu yöntemin Türkiye’nin olurunu almadan güvenli bölge dahil birçok temel meselede mesafe kaydedemeyeceğini bilen Washington üzerinde baskı oluşturma niyetiyle işletildiği düşünülebilir.

Diğer taraftan Ankara’nın, Erdoğan’ın New York Times Gazetesi’ne yazdığı makale ile ilan ettiği Kuzeydoğu Suriye planı iyi niyetle hareket edilmesi halinde iyi bir çözüm perspektifi sunuyor.

Önceki gün Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın şu sözleri, bu bağlamda ilgili herkese bir fikir verebilir:

“Bunu terör örgütlerine hiçbir fırsat vermeden, sivillerin zarar görmesini engelleyecek bir şekilde biz yapabiliriz. Bunu koalisyon ile birlikte yapabiliriz. Burada aradan bu terör örgütünü çıkartmamız halinde bu planı meşru bir zeminde, yerel aktörleri de devreye sokarak gerçekleştirebiliriz. Bizim Amerikalı mevkidaşlarımıza verdiğimiz mesaj bu”

Rusya ve Şam rejiminin Halep, Hama ve diğer birçok Suriye şehirlerinde;

ABD’nin YPG ile Rakka başta olmak üzere başka birçok yerleşim yerinde yaptığı operasyonların taş üstünde taş bırakmayan ‘yıkıcı’ sonuçlarına karşılık, Türkiye’nin harekat yaptığı yerlerde hem şehirlerin korunmuş olması, hem de hayatın normalleşmesine dönük kaydedilen ilerlemeler Fırat’ın doğusu için de iyi bir örnek olabilir.

Amerika, Trump’ın önerdiği 32 kilometre derinliğindeki güvenli bölgenin Türkiye’nin kontrolünde olması fikrine acaba ne diyecek?

Dün, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler’in ABD’li mevkidaşı Dunford ile Brüksel’de randevusu vardı.

Amerikalılar, güvenli bölge derken ne kast ettiklerini, ya da Türkiye’nin kontrolünde bir güvenli bölge fikrine nasıl yaklaştıklarını Güler’e iletmiş olmalı.

Şu aşamada ihtiyatlı olmakta fayda var.

ABD’nin, güvenli bölge fikrini gündeme getirirken bunu Türkiye’nin arzu ettiği bir biçimde uygulama niyetiyle hareket ettiğini söylemek hem erken, hem de bir hayli güç.

İşin gerçeği Amerikalılar, Ankara’nın baskısı olmasa, muhtemelen dün PYD sözcüsü Aldar Halil’in önerdiği gibi, YPG’yi Türkiye’ye karşı koruyup kollayacak bir Birleşmiş Milletler gücünün o bölgeye yerleştirilmesi üzerinde çalışıyor olacaklardı.

Ankara “Ancak benim kontrolümde olursa olur” dediğine göre, Amerika’nın bir sonraki hamlesi acaba ne olacak?

#ABD
#Münbiç
#DEAŞ
#Güvenli Bölge
#YPG
5 yıl önce
ABD güvenli bölgenin Türkiye’nin kontrolünde olmasına rıza gösterir mi?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak