|
Afrin’e 1 kilometre kala

Amerika’nın en çok okunan gazetelerinden New York Times’da, şu geçenlerde, hadi tam tarihiyle yazalım, 7 Mart’ta çıkan Anne Bernard imzalı haberden bir paragrafı alıntılayarak başlayalım:

“Türkiye’nin Afrin’deki YPG kontrolünü kırmak için başlattığı harekât, 6 hafta sonunda 10 bin insanın yer değiştirmesi, 700/800 civarı sivil ve 41 Türk askerinin ölümüne neden oldu. Sayın Erdoğan ayrıca, Özgür Suriye Ordusu’ndan 159 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.”



Tepesinde kocaman harflerle New York Times yazan, uluslararası dolaşımı güçlü bir gazetede kullanılan ifadeleri görüyor musunuz?

Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusu’nun kayıpları rakamlaştırılırken, PKK/YPG’nin ismi bile geçmiyor.

Peki, bu haber dilinden/mantığından ne tür sonuçlar çıkartabiliriz?

Türkiye bu harekâtı Afrin’de öldürebildiği kadar sivil öldürmek için yapıyor!

Afrin’de aslında YPG diye bir şey de yok. PKK/YPG diye öldürülenlerin hepsi masum sivil insanlar!

Yanıldığımı, abarttığımı, çarpıttığımı düşünenler varsa şu yukarıdaki cümleyi bir daha okusun. İngilizce bilenler haberin orijinal metnine bir baksınlar.

Zeytin Dalı Harekâtı’nın başladığı 20 Ocak tarihinden bu yana özellikle Amerikan basınında çıkan haberlerde bu ve buna benzer çarpıtmalar gırla gidiyor.

Bu yayınlarda, sayıları çok az olan dürüst yaklaşımlar dışında, iki temel gerçeğin üzeri özenli bir şekilde örtülüyor:

PKK ve YPG’nin artık hiç de saklanamayacak hale gelen organik ilişkisi.

YPG’nin hiçbir zaman Suriye Kürtlerinin ortak iradesini temsil etmediği gerçeği.

A şıkkının geçerli olduğu durumlarda en fazla, “Türkiye’nin PKK’nın uzantısı olarak gördüğü YPG” ifadesi kullanılıyor.

Ki, burada okuyucuya, “Zaten güvenilmez durumdaki Türkiye bu işi böyle görüyor ama siz kuşkuyla bakmaya devam edin!” denilerek daha berbat bir iş yapılmış oluyor.

B şıkkındaki temel gerçek ise daha kalın bir şal ile örtülmüş durumda.

Türkiye’nin Suriyeli Kürtlere değil de, onlara da büyük eziyetler çektirmiş olan YPG’ye operasyon yapmakta olduğu fikri üzerinde duran, Zeytin Dalı Harekâtı’nın başından itibaren bunu en azından tartışan bir yaklaşım hiç olmadı, olmuyor.

Aksine okuduğumuz, izlediğimiz bütün haberlerde ortak bir dil olarak, “Türkiye Suriye Kürtlerine operasyon yapıyor” cümlesi hemen her haberin başköşesini süslüyor.

ABD İLE MUTABIK KALDIK (MI)?

Amerikan basınındaki bu yaklaşımın ABD yönetimiyle senkronize bir bakış açısına sahip olduğu ortada.

23 Şubat’ta ABD Dışişleri Bakanı Tillerson Ankara’ya gelmeden önce zaman ayarlı bir biçimde Menbiç’teki YPG mevzilerini gezen Amerikalı General Jarrard’ın orada kullandığı, “İnsanların çoğu, buradaki yöneticileri PKK ile eşitlemeye çalışıyorlar. Halbuki ben, onlarla iş tutarken PKK ile işbirliği halinde olduklarını gösteren bir işaret göremedim” ifadelerini bir tık daha geride kalmış sözler olarak da görebiliriz gerçi.

Neyse…

Geçen hafta, Tillerson’ın Ankara ziyaretinde kararlaştırılan üçlü komisyon görüşmelerinin ilki Washington’da yapıldı.

Diplomatik kaynaklardan iki gün süren görüşmelerin ‘pozitif bir şekilde’ bittiği duyuruldu.

Ancak Cuma akşamı Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun haber kanallarına son dakika diye düşen açıklaması, bizim basının haber sunuş tarzıyla ilgili de konuşulacak çok mesele olduğunu göstermiş oldu.

Açıklama haber kanallarına, “Çavuşoğlu: ABD ile Menbiç ve Fırat’ın doğusu konusunda mutabık kaldık” biçiminde yansıdı.

Bunu nasıl anlamalıyız diye sormak için aradığım bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, bakanın ifadesinin içinde “İstikrara kavuşturulması” ibaresinin geçtiğini hatırlattı.

Böyle olunca haberlere son dakika olarak yansıyan ifadenin anlamı değişmiş oluyor tabii.

Çavuşoğlu’nun sözlerinin bütünü şu şekilde:

“Amerikalılarla, Münbiç ve Fırat’ın doğusundaki kentlerin istikrara kavuşturulması yönünde mutabık kaldık. 19 Mart’ta Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’la görüşeceğim.”

Dışişleri bu cümlenin altını şöyle dolduruyor:

“ABD’nin Suriye politikası salt PYD’ye endeksli olmaktan çıkıyor. Türkiye’nin ağırlığını hissettirmesi mesafe almamızı sağladı.”

Evet, bu mesafe altının çizilmesini hak ediyor.

Ancak ABD’nin Suriye ve PKK/PYD bağlamında yeni bir niyetinin olup olmadığı henüz net değil.

Washington’ın yeni bir manevrayla müttefiklerden müttefik seçme noktasına geldiğini, taktiksel/oyalama amaçlı bir tutumdan ziyade stratejik bir tercih yapmaya başladığını söylemek için vakit çok erken.

Ama her durumda Ankara’nın kararlılığını koruyarak hem sahada hem masada varlığını göstermesi, ABD yönetimi üzerinde baskı oluşturmaya devam edecektir.

Bu bile ciddi bir mesafe demektir.

#ABD
6 yıl önce
Afrin’e 1 kilometre kala
Haftanın ekonomik özeti ve beklentiler
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü