|
CHP’nin hayalinde nasıl bir TSK var?
Bu köşeler babamızın malı olmadığı için, farklı dünyaların insanlarıyla ilgili yazıp çizerken de
‘adaleti’
gözetmemiz gerekiyor.
Haklarında hükümler verdiğimiz insanların
‘meramını’
düzgün aktarmamız gerekiyor.

Önyargılı olmamak ve çarpıtma güdüsüyle hareket etmemek gerekiyor.

Bu yazıya niyetlenirken, bu hassasiyetler nedeniyle kendimi birkaç kere,
‘önyargılı davranma’
diye telkinde bulunurken yakaladım.

Bu telkini kendi kendime defalarca yapmama rağmen, ulaştığım bütün veriler, aklıma ilk gelen fikrin doğruluğunu teyit etmekten başka bir işe yaramadı.

CHP Mersin milletvekilinin TSK’yı hedef alan hakaretinden söz ediyorum.

CHP’nin Ali Mahir Başarır diye bir milletvekili olduğunu
“Cumhuriyet tarihinde ilk kez devletin ordusu Katar’a satılmış”
sözleri gündem olunca öğrendim.
Ağzından
‘boş bulunduğu’
için çıkmış bir laf olsa yaptığı düzeltme biçiminden anlaşılırdı.
Sözleri, mensubu olduğu parti içinde şaşkınlık ya da öfke ile karşılanmış olsa, gösterilecek tepki ya da atılacak adımlardan bu türden bir
‘ruh ikliminin’
sadece bu vekilde olduğunu düşünebilirdik.
Bunların hepsinden daha kötüsü,
‘en tepeden’
serdedilmiş bundan daha beter beyanatların zihnimize üşüşmüş olmasından dolayı, mesele gündemde kalmayı ve dikkat istemeyi gerekli kılıyor.
CHP milletvekili Başarır, katıldığı televizyon programında
“Devletin ordusu Katar’a satılmış”
cümlesini kurdu mu? Kurdu.

Ertesi gün yani bu hakaretin muhatabı olan Milli Savunma Bakanlığı bile yazılı açıklama yaptıktan sonra, ‘gerçek meramını’ test edebileceğimiz bir ortam oluştu mu? Oluştu.

Peki, bu vekil ne yaptı?

Sözlerinin ne anlama geldiği gayet açık bir şekilde ortada iken, şöyle bir savunma yaptı:

“Tank Palet Fabrikası’nın satılmasını kastettiğim bölümden olamayacak anlam çıkartmak tamamen algı operasyonudur. Ordumuzun bir parçası Tank Palet Fabrikası Katar’a satılırken üç maymunu oynayanlar bugün bize milliyetçilik dersi vermeye kalkmasın.”
Bu cümleden önüne arkasına bakıldığında da
‘meram bütünlüğü’
anlamında açıklayıcı bir hikâye çıkmıyor karşımıza.
“Devletin ordusu Katar’a satılmış”
cümlesini düzeltirken
“Devletin Tank Palet Fabrikası Katar’a satılmış”
demek istedim demek, bundan 20 yıl kadar önce bir gazetenin rahmetli İlhan Cavcav için İlhan Havhav manşeti attıktan sonra ertesi gün
“Baskı hatasıydı”
diye durumu
‘usulen’
düzeltmesine benziyor.
Bu
‘aldatmacalı’
mazeret beyanının CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından bile yeterli bulunmadığı, dünkü Meclis grup konuşmasında sarf ettiği sözlerinden anlaşılabiliyor.

Mersin Milletvekili Başarır’ın sözlerini doğru bulmadığını, mazeretinin de inandırıcı olmadığını ihsas ederek şöyle dedi Kılıçdaroğlu:

“Size her hafta gelen raporlar var. O raporların kapağında Silahlı Kuvvetler’in, Genelkurmay’ın ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın siyaset konusu yapılmaması yazar. Bu bize geçmişimizden gelen bir mirastır. Biz bu geleneği çok iyi biliyoruz.”
Bunlar güzel cümleler tabii ama aynı Kılıçdaroğlu’nun çok uzak olmayan bir zaman diliminde söyledikleri akla gelince, yukarıdaki ifadelerinin ne kadar
‘içten’
söylendiği de kuşkulu hale geliyor.

CHP liderinin şubat ayında yine bir Meclis grup konuşmasında dediklerini hatırlayalım mı?

Haydi hatırlayalım:

“Orduda bir hiyerarşi vardır arkadaşlar; en üst komutandan en alttaki er’e kadar ve orduda asla ve asla emir tartışılmaz. Ast tarafından emir tartışılmaz, yerine getirilir.
Mete Han’dan bu yana, Türk ordusunun emir ve komuta zinciri bozulmamıştır. İlk kez 20 Temmuz sivil darbesinden sonra ordunun emir ve komuta zinciri yoktur arkadaşlar.
Genelkurmay Başkanı’nın hiçbir yetkisi yoktur. Hiçbir kuvvet komutanı Genelkurmay Başkanı’na bağlı değildir. Yaşanan perişanlık, devlet aklının kaybolma perişanlığıdır.”
Öyle bir şeyin olmadığı ortada iken, üstelik ordunun son 5 yılda büyük kahramanlık hikâyeleri yazdığı bilindiği halde,
“20 Temmuz sivil darbesinden sonra ordunun emir ve komuta zinciri yoktur”
demek,
‘itaatsizlik’
çağrısı değilse nedir?
Biliyoruz ki, 27 Mayıs aynı zamanda bir
‘itaatsizlik’
darbesidir ve o darbede CHP’nin ciddi anlamda
‘tahrik edici’
bir rolü olmuştu.
Değişik zamanlarda sarf edilen sözlerden aynı
‘habis hastalığın’
parti içinde canlılığını koruduğu anlaşılıyor.

Bir örnek daha vereyim:

Kılıçdaroğlu, Gezi olayları sırasında aynı ‘itaatsizlik’ çağrısını bu kez polise dönük yapmıştı.

Vandalizmin zirve yaptığı ve polisin Taksim’e müdahale ettiği bir günde Kılıçdaroğlu aynen şöyle demişti:

“Başbakan’ın verdiği kanunsuz emri uygulamak suçtur. Bu kanunsuzluğa ortak olanlar mutlaka hesap verir.”
Kanunsuz emir, askere 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde verilmişti ve 3 yıl önce Taksim’deki müdahale nedeniyle polisi tehdit eden Kılıçdaroğlu, darbeye karışanlar için
‘kendilerine verilen emri uyguladılar’
demekten geri durmadı.

Nasıl ama?

Silahlı Kuvvetler’in siyaset konusu yapılması mı demiştiniz?

Merak ettim şimdi.

Ali Mahir Başarır, Kılıçdaroğlu’na bugün böyle diyorsunuz ama siz de dün bunları söylemiştiniz dese Kemal Bey nasıl bir cevap verir acaba?

#CHP
#TSK
3 yıl önce
CHP’nin hayalinde nasıl bir TSK var?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset