|
İstanbul’un trafikten daha büyük bir sorunu var

Önce küçük bir istatistik bilgisi…

2001 yılı boyunca İstanbul trafiğine, tescili yapılan 65 bin 500 araç giriş yapmış.

2018 yılının sadece Haziran ayında ise trafiğe kaydolan araç sayısı 64 bin 341 olarak gerçekleşmiş.

Karşılaştırınca, 17 yıl öncesine göre bir ayda bir yıllık kapasiteye ulaşıldığı görülüyor.



Eski bir İstanbul sakini olarak bu koca şehre her gelişimde gözlemler yapıyor, hafızamdaki tozları savurup eski günleriyle bugününü karşılaştırıyorum.

Eski günler derken sizi 80’lerin ortalarına kadar götürebilirim.

O zamanlar, Güngören’de halamın 5’inci kattaki evininin balkonundan bir futbol topunu sağa sola bakma ihtiyacı duymadan aşağıya atabiliyor, evin karşısındaki boş alanda oynayabiliyorduk.

Sonra yer gök birbirine bitişik, bir balkonundan diğerine atlayabileceğiniz binalarla doldu.

80’lerin sonunda hızlanan, insanlara yaşamaktan çok başını sokabileceği bir ev vadeden o furya yüzünden İstanbul’un birçok bölgesi beton yığınına döndü.

Bugün yüksek katlı binalar nedeniyle herkes İstanbul’un siluetinin bozulduğuna dair serzenişlerde bulunuyor ama tıkış tıkış binalar içerisinde ömür tüketen insanların haliyle kim ne kadar ilgileniyor acaba?

İstanbul’un trafikten daha büyük sorunu derken birinci kastım bu çarpık yapılaşmaya vurgu yapmak değildi aslında.

Ama İstanbul deyince yazı alıp başını gidiyor işte…

İstanbul’da yaşadığım yıllar ile İstanbul’a gidip geldiğim yıllar arasında bir farklılık olarak en çarpıcı şekilde karşıma çıkan bir sorundan söz edeyim.

Otopark sıkıntısı…

Galiba biraz da başımdan geçen tatsız bir olay nedeniyle bu mesele sürekli aklımın bir köşesine sabitlenmiş durumda.

Anlatayım.

Geçen sene Ankara’dan İstanbul’a otomobille gelmiştim.

Ablamı ziyaret etmek için akşam biraz geç bir saatte yine Güngören’deki evlerinin önüne geldim.

Elbette arabayı park etmem gerekiyordu.

Bu sokak değilse bile, arka sokakta bir yer bulabilirdim.

Arka sokakta 4,5 metrelik bir boşluk bulamasam bile, biraz ötede mutlaka bir yer olmalıydı.

Yoksa her yer mi doluydu?

Dolaş babam dolaş!

En nihayetinde eve iki kilometre uzakta başka araçların da park ettiği bir boş alan bulup arabayı oraya park ettim.

Sabah arabayı almaya gittiğimde sizce ne görmüş olabilirim?

Bizim otomobilin yerinde yeller esiyor.

O sırada ne yapmam gerektiğiyle ilgili kafama kırk tane fikir üşüşürken, biraz da telâşlı bir şekilde bir esnafa sordum.

Buradan aldıkları otomobilleri nereye çekiyorlar
” diye.

Sağ olsun, o esnafın dediği gibi çıktı.

İki kilometre daha yürüyüp, yediemin dedikleri bir yerde arabayı buldum, 102 liralık cezasını ödeyip geri aldım.

Devamında bu konuyu anlattığım bir yakınımdan dinlediklerimle meselenin tam da şöyle bir noktaya gelmiş olduğunu fark ettim:

İstanbul’un başka birçok ilçesinde olduğu gibi, Güngören’de de otopark krizi nedeniyle bir ‘
çekici sektörü
’ oluşmuş.

İşin ucunda 102 lira peşin para var ya, bir de yine ortada ciddi bir park etme sorunu var, o zaman bu işi ticarete çevirelim mantığıyla yola koyulmuşlar.

Bir dükkâna girip çıkmam iki dakika sürdü. O iki dakika içerisinde sanki pusuda bekliyorlarmış gibi arabamı alıp gittiler, arkalarından yetişemedim
” diye bir anekdot paylaştı, sözünü ettiğim yakınım.

İstanbul’un trafik sorunu benim çocukluğumda misafir olarak geldiğim zamanlarda da vardı, şimdi de var.

Aradan geçen yıllar içerisinde toplanarak değil, çarpılarak artan araç miktarını gözünüzün önüne getirdiğiniz takdirde, Ak Partili belediyelerin trafikle ilgili büyük işler çıkardıkları gerçeğini de kimse inkâr edemez.

Buna rağmen trafik sıkışıklığı, bütün megakentler gibi İstanbul için de sorun olmaya devam ediyor.

Acaba İstanbullular için son dönemde hangisi daha yorucu hale gelmiş olabilir?

Trafik sıkışıklığı mı?

Otopark yetersizliği mi?

31 Mart yolunda İstanbul için yarışan adayların bu konulardaki projelerini daha fazla ve daha yüksek sesle dile getirmeleri İstanbul için de iyi olmaz mı?

#İstanbul
#Trafik
#Güngören
#Otopark
#31 Mart
5 yıl önce
İstanbul’un trafikten daha büyük bir sorunu var
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı