|
Washington’da yeni bir şeyler mi pişiriliyor?

ABD Başkanı Donald Trump’ın Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman’ı (MBS) Beyaz Saray’da nasıl karşıladığını izlemiş olmalısınız.

Kaç milyar dolara ne kadar silah sattığını çizelgelerle gösterirken, müşterisine maket üzerinden konut pazarlayan müteahhit gibiydi.



Trump’ın petrol zengini Körfez ülkelerini ‘Yolunacak kaz’ gibi gördüğü öteden beri biliniyordu zaten.

Daha seçim kampanyasını yaparken, Körfez’in paralarıyla ABD’nin borçlarını ödemeyi taahhüt etmemiş miydi?

Şimdi vadettiği şeyleri hayata geçiriyor.

Tabi mesele sadece, tefeci usulüyle bu paralara ‘çökmek’ meselesinden de ibaret değil.

Bir de işin Türkiye’de de yakından izlenmeyi zorunlu kılan ‘siyasi proje’ kısmı var.

Trump’ın Mayıs ayında Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaretten sonra, malum ‘ışıklı küreden’ nelerin çıktığını görmüştük.

Bundan sonraki süreçte de, yani, Suudi Prens’in dönüşü sonrası, meselenin ‘Çizelgeli basın toplantısından’ ibaret olup olmadığını, karşımıza çıkması muhtemel gelişmelerle test edeceğiz.

SİYASİ PROJE TÜRKİYE’Yİ NE KADAR İLGİLENDİRİYOR?

MBS’nin Mısır ziyareti sırasında, gazetecilerle yaptığı kapalı bir toplantı sırasında Türkiye İran ve Katar’dan şeytan üçgeni olarak bahsettiği iddiası, Ankara tarafından sessizlikle karşılanmıştı.

Bu sessizliği, Ankara’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nin “Orada kasıt Türkiye değildi” düzeltmesine bağlayabiliriz.

Geçen gün bu konuları konuştuğum deneyimli bir Arap gazeteci, yalanlamaya rağmen o sözlerin gerçekten söylenmiş olduğu kanaatine sahipti.

Ama o laflar söylenmiş olsa da olmasa da, şunu zaten biliyoruz:

Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve Suudi Arabistan’ın öncülüğünde Arap dünyasında sadece İran ve Katar’la sınırlı kalmayıp, Türkiye ile de mesafeyi açan yeni bir proje işletiliyor.

Bu ülkeleri demir yumrukla yönetenler, Türkiye’de Tayyip Erdoğan ve Ak Parti ile üretilen başarı hikayesinin Arap sokağına ilham kaynağı olmasından ürktükleri için böyle bir yola koyulmuş durumdalar.

Tabi, projenin arkasında İsrail ve ABD’deki İsrail lobisinin olduğunu Mısır’daki sağır sultan bile öğrenmiş durumda.

Meselenin MBS’nin Washington ziyaretiyle kesişen noktası da burası oluyor zaten.

Afrin harekatının erken başarısına, normalde kendilerini o kadar alakadar etmediği halde, bu koalisyondaki bazı ülkelerin açıktan tepki koyması, birçok Arap televizyonunda Afrin haberlerinin yüzlerin ekşitilerek yorumlanması, meselenin gidişatı konusunda yeterince fikir veriyor.

Bir şey daha diyeceğim:

Türkiye’nin Fırat’ın batısında harekete geçerek yarım kalmasını sağladığı PKK kuşağı projesinin, aslında Türkiye’nin Arap halklarıyla irtibatını, gönül birliğini kesmek için bir bariyer olarak üretildiğini, hatta bu kuşak projesinin ana fikrinin bu olduğunu düşünenlerdenim.

Afrin zaferinin sözünü ettiğim Arap yönetimlerince bu şekilde karşılanmasının bir sebebi de bu.

ABD BASINI DA AYNI YERDEN BAKIYOR

ABD basınında köşe sahibi olup da, bu hesaplardan haberdar olan kimi kalemlerin yaklaşımını da aynı yere oturtabiliriz.

Mesela, 9 yıl önce Davos’ta yediği ‘one minute’ tokadının izlerini yüzünde taşımaya devam eden Washington Post yazarı Davit Ignatius’un, birkaç gün önce ağlamaklı bir yazısı yayınlandı.

Ignatius özetle, “Türkler Afrin’i aldı, Münbiç’in düşmesine izin vermeyelim” diyordu.

Suudi Prens’in Washington ziyaretinin sonuçlarını iyi takip etmeli dememin gerekçelerini buralarda aramalıyız.

Bir de tabi Rex Tillerson’un Ankara’ya gelip Türkiye’nin Suriye taleplerini karşılamaya dönük bir tutum almasından kısa süre sonra aşağılanarak görevden uzaklaştırılmasının, bu ziyaretin hemen öncesine denk gelmesi meselesi.

Bu tasarrufun ABD’deki Körfez lobisinin zaferi olarak yorumlandığını duymayan kalmadı.

Bu durumda şu soruyu sormanın tam vakti:

Peki, bu lobiler Tillerson sonrası ABD dış politikasından başka neler bekliyor?

Önceki gün Foreign Policy Dergisi’nde okuduğum bir yazıda Tillerson neden gitti sorusuna yanıt aranırken “Washington’daki güç odaklarını yeterince tanımamak ya da onların etkilerini göz ardı etmek” gibi bir gerekçeden söz edildiğini fark ettim.

Yazıda, güç odakları olarak, Kongre, düşünce kuruluşları ve medya üçlemesi sıralanıyordu.

Acaba bu üç alanın üçünde de güç sahibi olanlar, Trump’tan yeni neler yapmasını bekliyor?

Tillerson’u Ankara’ya “Türkleri çok üzdük, git görüş talepleri neyse yerine getirelim” talimatıyla gönderen Trump bu duruşunu koruyabilecek mi?

Ya da şöyle soralım:

Bu duruş, ABD başkanının gerçek samimi halini yansıtıyor mu?

#ABD
#Trump
#Politika
6 yıl önce
Washington’da yeni bir şeyler mi pişiriliyor?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi