|
AİHM şaşırtmıyor, başkaları şaşırtıyor

AİHM''nin Refah Partisi davasında Türkiye''yi haklı bulan kararının diğer kararlarından daha farklı bir boyutu var. Bu sebeple de uzun süre tartışılacak ve tahminlerin ötesinde bir etkisi olacak. Bu kararın önemi şuradaki ilk defa mahkeme Avrupa''nın dayandığından farklı bir değerler sistemine dayanan bir örgütlenme ve siyaset yapma imkanının mümkün olup olmadığını hükme bağlamış oldu.

Aslında bu kararıyla AİHM bizleri şaşırtmış değil. Önceki yazımızda aksi bir karar beklentisi içinde olduğumuz izlenimi vermemize rağmen şaşırtıcı değil. İtiraf edelim böyle hatalı bir izlenim içine girmemiz iki sebepten kaynaklanmıştı. Önce Refah Partisi camiası mahkemenin mutlaka aleyhte karar vereceği konusunda etrafa yanıltıcı bir izleni yaymışlardı; belirli ölçüde bunun etkisinde kaldık. Daha da önemlisi Mahkeme''nin önceki kararlarıyla bu kadar ters düşen, iç tutarlılığını bütünüyle bozan bir karar vermeyeceğini zannediyorduk. Çünkü daha önce Türkiye''den üç siyasi partiyle ilgili olarak (Türkiye Birleşik Komünist Partisi, Sosyalist Parti ve Özgürlük ve Demokrasi Partisi) verdiği kararda özgürlükçü bir yorum yapmıştı mahkeme. Şimdi yaptığı yorum ise tam tersine kısıtlayıcı bir tarzda ve uzun vadede mahkemenin güvenirliliği ve saygınlığı zedeleyici nitelikte.

Pekala o zaman kararın şaşırtı olmaması ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi''nin temel aldığı bir değerler sistemi ve gerçekleşmesinde kendinin de rolünün olduğunu düşündüğü bir Birleşik Avrupa olgusu var. Bu değerler sisteminde ve Birleşik Avrupa''da laiklik önemli bir yer tutuyor. Kilise ile yaşanan tarihi tecrübe onları bütün dinler konusunda dikkatli olmaya itiyor. Üstelik Müslümanlık sosyal hayattan bütünüyle çekilmiş, bir mabet dini haline gelmiş değil. Bazı modernist yorumlara rağmen bunun gerçekleşmesi söz konusu da değil. Bu sebeple AİHM İslam dininden kaynaklanan anlayış ve uygulamalarla ilgili olarak Kilise ve Hristiyanlığa karşı gösterdiği hassasiyetten daha büyük bir hassasiyet gösteriyor, bir anlamda hasmane bir tavır alıyor. Avrupa''da Hristiyan Demokrat Partilerin varlığına rağmen Türkiye''de benzeri bir siyasi harekete sıcak bakmaması, YAŞ kararları, türban konusundaki tutumu bunun göstergesi. Batı''da bazı aşırı örneklere dayanılarak yapılan İslam aleyhtarı yayınların da bunda büyük rolü var.

Öte yandan Avrupa''nın Türkiye''ye yönelik geçmişten kaynaklanan korkuları var. Ve üstelik Türkiye şimdilerde ısrarlı bir biçimde Avrupa Birliği''ne dahil olmak istiyor. Her ne kadar uzun bir süredir Batılılaşma süreci içinde olsa da farklı bir kültür ve değerler sistemi içinde yer alan Türkiye''nin Avrupa Birliği''ne girmesi kimi Avrupalılar için korkulu bir rüya. Türkiye''nin olduğu gibi bu birliğe dahil olması da bütünüyle dışarda bırakılması da bir problem. İşte içeri alınacaksa ehlileştirilmiş, bütün değerlerinden soyutlanmış bir Türkiye arzu ediliyor. Sosyalist Parti''nin, Türkiye Birleşik Komünist Partisi''nin özgürlükçü bir yoruma tabi tutulması ile Refah Partisi''nin tam tersine yasakçı bir yoruma maruz kalması arasındaki fark, birincilerin Avrupa ile farklı bir değerler sistemi peşinde olmamasına rağmen ikincisinin farklı bir değerler sistemini savunmasıdır. Açıkçası İslami değerleri koruma arzusu taşıyan bir Türkiye istenmiyor, buna yönelik bir örgütlenmeye de sıcak bakılmıyor. Bu noktada Mahkeme''nin İslam''a ve İslami değerlere yönelik korkuları iç tutarlılık endişelerini bertaraf etmiş. AİHM''nin birincilere yeşil ışık yakıp ikinciye kırmızı yakması bu sebeple şaşırtıcı değil. Şaşırtıcı olan Avrupa''nın böyle bir yaklaşım göstereceğini düşünmeyip geçmiş söylemlerini tümüyle silen ve bütün ümitlerini AİHM kararına bağlayanların tavrı. Bu konuya devam edeceğiz.

23 yıl önce
AİHM şaşırtmıyor, başkaları şaşırtıyor
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak