|
Başkalarının cümleleri...

Mısır''da yaşananları, uluslararası haber ajanslarından ve bölgedeki muhabirlerimizden haftalardır takip ediyoruz. Herkesin mutlaka bir nebze de olsa dikkatini çekmiştir: olaylar sanki ''Müslüman Kardeşler ve Mısır yönetimi (ordusu)'' arasında geçiyor gibi.


Bize anlatılan hikaye, bizim zihinlerimize işlenen fotoğraf bu...


Peki işin aslı öyle mi?


3 Temmuz 2013 tarihinde gerçekleşen askeri darbenin ardından sokaklara dökülenler, sadece Mursi yanlıları ya da Müslüman Kardeşler hareketi değildi.


Belki süreci onlar başlattı. Mısır halkını, darbeye ve darbecilere karşı ''barışçıl'' yollarla direnmeye onlar davet etti. Ancak her geçen gün ''darbe karşıtı'' gösterilere katılan siyasi gruplar ve sivil toplum örgütleri çeşitleniyordu. Katliamların ve tutuklamaların ardından bu daha da arttı.


Sokaklara dökülenlerin, sayılarından, amaçlarından ve hedeflerine ulaşıp ulaşamayacaklarından çok, ne için meydanlarda oldukları önemli.


Mısır''daki kavga Müslüman Kardeşler ve rejim arasında değil; demokrasi, adalet, özgürlük ve insan hakları savunucularıyla, cuntacılar arasındaki bir mücadele.


Dolayısıyla, Mursi''yi savunduğunuzda, tutuklamalara ve zulmün envai çeşidini halkına reva gören cuntacılara karşı çıktığınızda, küresel ölçekte ''İhvancı'' , ulusal sınırlarınız içinde ''Ak Partici'' falan olmuyorsunuz!


Gelelim Mısır''da yaşıyor olmamıza ve süreci yakinen takip etmemize rağmen bizi bile etkilemiş olan, "Müslüman Kardeşler (yahut Mursi destekçileri) ile darbe yönetimi arasında yaşanan olaylar (bazen çatışmalar)" hikayesine...


ABD ve Batı sermayeli, uluslararası haber kanalları ve ajansları evlerimize girmek noktasında hiçbir sıkıntı yaşamıyor.


Onlar, kendi ajandalarına uygun haberleri dünyaya servis ettiklerinde: masa başı editörleri, dış haberler servisleri, çoğu zaman gelen haberlerin içine gizlenmiş ''büyülü kelimeleri'' farketmeden, yayına veriyor. Sonra gazeteler ve televizyonlar aracılığıyla, dolaylı etkilenme süreçleri başlıyor.


Birilerinin, zihinlerimizi nasıl kirlettiğini farketmeden ''bilgileniyor ve olgunlaşıyoruz''.

El-Şebab "terörist", sakallılar "tehlikeli", "şer devletleri" zararlı, Batı "medeni", ABD "demokrasi hamisi" oluveriyor.

Ortadoğu adeta evimizin içi, Myanmar''da kim ölüyor, Nijerya''da gerçekten ne oluyor, Mali''yi Fransa mı kurtardı, sorularına nereden yanıt buluyoruz? Keşmir''den, Doğu Türkistan''dan nasıl haber alıyoruz?


İşte bu nedenle, TRT ve Anadolu Ajansı''nın yurtdışı teşkilatlarını genişletme projeleri çok önemli. Sadece bu nedenler için bile, dünyanın tüm coğrafyalarında ''var olmak'' gibi dertlerimiz olmalı.


Başkalarının bizim için yazdığı hikayelerden sıyrılıp, hakikati öğrendikçe, hesaplarımızı doğru yapabilecek, ayaklarımızı sağlam zeminlere basabileceğiz.

***


Yine Mısır''dan birkaç satırla bitirelim...


Şu Suudi Arabistan diktatörlüğü var ya; hani Mısır''ın cunta rejimine, ''Batı yardımlarını keserse, biz size arka çıkarız'' diyen Mısır''da selefi Nur Partisi ile iş tutup, darbecilere en büyük desteği veren.


Bir zamanlar oradan da, mübarek bir ''Melik'' çıkmıştı. 25 Mart 1975''te katledilen Faysal Bin Abdülaziz...


Al-i Suud''un nasıl bu hallere geldiğini anlamak için Faysal Bin Abdülaziz''in hayatını ve nasıl bir suikaste kurban gittiğini okumak gerek.


Aşağıdaki videoda çok kısa bir özeti var... (Sabah gazetesinden çok kıymetli kardeşim Taha Kılınç da, evvelce konuya ilişkin "Bir suikastin anatomisi" başlığıyla kısa bir yazı hazırlamış, ve bu görüntüyü paylaşmıştı) izleyelim...

11 yıl önce
Başkalarının cümleleri...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset