|
Herkesi kapsayan demokratik bir devlet-i aliyye anlayışı

Genç tarihçilerimizden Beyazıt Akman''ın Osmanoğullarının öyküsünü anlattığı ve ağırlıklı olarak İstanbul fethini konu aldığı tarihi romanında Türkler ve Türklük bahsinde bugünkü tartışmalara ışık tutacak çarpıcı bilgiler var.

Olayın canlı tanıklarından biri olan Alberti Balbi Edirneli yıllarından itibaren Fatih Sultan Mehmet''in sarayında bulunmuş biri.

Balbi''nin seyahatnamesi bu açıdan hayli açıklayıcıdır.

Balbi, Edirne''de Sultan Mehmet''in sarayında konuk olarak ağırlanmaktadır.

Molla Lütfi en yakın çalışma arkadaşlarından biridir.

Molla Lütfi, Sultan Fatih''in en yakınındaki bilgelerden biridir.

Alberti Balbi gözlemlerini notlar halinde yazar.

Bu notlarda kendi kişisel değerlendirmeleri de ayrıca bir yer tutar.

İstanbul kuşatmalarının bıktırıcı olduğu günlerden birinde kendi çadırına gelen Molla Lütfi ile yaptığı bir sohbeti de aktarır.

Şimdi aktaracağım sohbet işte bu konularla alakalıdır.

OSMANLI DEVLETİ ''TÜRK İMPATORLUĞU'' DEĞİL…

''Bugün yine Molla Lütfi ile uzun uzun sohbet ettik benim çadırımda. ''Molla, elimdeki birkaç notta, ''Türkler'' ifadesini görünce ''Bizi yanlış anlatıyorsunuz, Senyör Alberti,'' dedi. Yazdıklarınızda ve sorularınızda hep ''Türk imparatorluğu'' diyorsunuz. Halbuki Devlet-i Aliyye ırk temelli bir devlet değildir.''

''Ama sultanınız Türk,'' diyerek karşı çıktım.

''Doğru söylüyorsunuz, sultan, Osmanoğulları hanedanından gelir ve Osman Bey bir Türktü. Sonraki sultanlar da hep Türk olmuştur. Ama bu bizim hepimizin Türk olduğu ya da bütün ülkenin Türklerden oluştuğu anlamına gelmez. Ordudaki her ırktan gelen askerleri, Yahudi kökenli vezirleri, Ermeni, Kürt ve İtalyan tüccarları siz kendiniz görmüyor musunuz? Zaten ''Türklerin imparatorluğu gibi bir laf da mantıksız.'' (Beyazıt Akman, Dünyanın İlk Günü İMPARATORLUK I, Epsilon Y, 8. Baskı, s. 460)

Senyör Alberti''nin bu söylenenlere dair yorumları ise daha bir açıklayıcı ve çarpıcıdır.

''Mollaya hak vermiyor değilim'' der Senyör. ''Türklerin hiçbir ayrıcalığının olmadığı bir Türk İmparatorluğu bu.''

Molla Lütfi''nin itirazına ve açıklamasına rağmen Balbi''nin ''Türk'' yakıştırmasını sürdürmesinin elbette tarihsel ve sosyolojik bir karşılığı var. Dahası, Batılıların literatürüne yerleşmişlikle alakası var. O yüzden Osmanoğullarının veya Osmanlı devletinin kendisini nasıl tanımladığından çok Batılıların bu isimlendirmeleri kolay kolay değişmiyor.

İşte Balbi''nin buna dikkat çeken sözleri:

''Fakat bu isimlendirmeyi değiştirmek o kadar kolay değil. Bu, bizim kültürümüzde bir asrı aşkın bir süredir yerleşen bir tabir. Biz İtalyanlar Türkler deyince aslında bütün Müslümanları, Küçük Asya''da ve Doğu Avrupa''da yaşayan herkesi kastediyoruz. Benim bildiğim pek çok Batılı seyyah ve tüccar da bunu bu şekilde kullanıyor. Fakat mollaya göre bu anlam da yanlış, çünkü ne bütün Türkler Müslüman, ne de bütün Müslümanlar Türk.'' (a.g.e., s 461-462)

Kitabın bir başka yerinde aktarılan Sultan Fatih''in elçisi sıfatıyla Avrupa''da köşe bucak sanatçı arayıp İstanbul''a getirmeye çalışan İsa Bey''in sanatçı-ressam Bellini''yle yaptığı mülakat da bu bağlamda hayli manidardır.

İsa Bey''in İtalyanca''yı anadili gibi konuşmasına şaşıran Bellini sorar:

''Siz anadiliniz gibi İtalyanca konuşuyorsunuz, Venedikli misiniz Türk mü anlayamadım?''

İsa Bey''in anlamlı bir tebessümün arkasından verdiği cevap çok anlamlıdır:

''Devlet-i Aliyye''de Türk ya da Venedikli olmaz. İmparatorluğun ırkı yoktur. Biz hepimiz Osmanoğulları''yız.'' (a.g.e., s 557-562)

Bugün derin bir kamplaşmaya ve tartışmaya konu edinen ''Türk'', ''Türklük'' veya ''Türk Devleti'' gibi isimlendirmelerin gerçekte Batılılara ait dışardan bir tanımlama olduğu apaçık ortada.

Herkesi ''Türk'' varsayan o Batılı anlayış bizim devlet ve toplum geleneğimizi şekillendiren öz kültürümüze de yabancı.

Osmanlı''nın bakiyesi bir çoğulcu toplumda herkesi hala ''Türk'' varsayan ve ''Türklük'' üzerinden bir devlet veya toplum inşa etmeye yönelen anlayışların asıl sorunun kaynağını oluşturduğunu görmek gerekiyor.

Batılıların ''Türk'' isimlendirmesi ''Müslümanlık'' temelinde bir tanımlamayı içeriyor. Ama Molla Lütfi''nin de dediği gibi bütün Türkler Müslüman değil, bütün Müslümanlar da Türk değil!

Molla Lütfi''nin anlamlı bir biçimde işaretlediği birlikçi-bütünlükçü anlayış bizim inancımızla ve öz kültürümüzle alakalı, yani herkesi içine alan ve hiç kimseyi dışta bırakmayan bir anlayış.

Ve bence bugün de ihtiyaç duyduğumuz bir anlayış…

Molla Lütfi''nin izinden giderek söyleyecek olursam, evet, bu ülkede yaşayan herkes Türk olmadığı gibi bu ülke sadece ve yalnızca Türklerden de ibaret değil.

Bu ülkenin ve devletin sahibi hepimiziz.

Bu sözlerin neredeyse tıpkısının aynısını Mustafa Kemal''in ilk Meclis''i açarken söylediğini hepimiz biliyoruz.

Bir farkla: Mustafa Kemal''in vurgusu sadece ''anasır-ı İslâm''la kayıtlıdır.

Ne yazık ki bu anlayış sonradan terkedildi.

Ve olan da ondan sonra oldu zaten.

İsa Bey''in sözlerini güncellemek gerekirse galiba şöyle demek en doğrusu:

''Demokratik devletin ırkı yoktur. Biz hepimiz Türkiyeliyiz.''

Demokratik temelde yeni bir devlet-i aliyye anlayışına ihtiyacımız var.

Bunun o birilerinin çarpıtarak sunduğu neo-Osmanlıcılık anlayışıyla bir alakasının olmadığını bilmem hatırlatmama gerek var mı?

٪d سنوات قبل
Herkesi kapsayan demokratik bir devlet-i aliyye anlayışı
Kırılmak küsmek incinmek
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir