|
Açamaz… A-ça-maz… Aaa açtı…

Ayasofya 15. Yüzyıl ve sonrasında fethin sembolüydü, bugünse egemenliğin sembolü.

Tam bağımsız olduğumuzun işâreti.

24 Temmuz Cuma günkü açılış, sınırlarımız içindeki topraklarda, başkalarının değil, kendi sözümüzün ve kendi kararlarımızın geçerli olduğunu açıkça ortaya koydu.

Konjonktür meselesi.

Dönemin şartlarına göre hareket etmeyen kaybeder.

Elinde makas olduğu halde, önündeki kumaşı kesemezsen, Katina gibi orta yerde kalakalırsın.

Bir süre sonra elinden makası alırlar, önünden kumaşı çekerler, arka tarafına da bir tekme savururlar; nereye gidersen git.

Yunanlılara göre, Orta Asya’ya kadar yolumuz var.

*

Bu açılışı gereksiz görenlerin kendileri gereksizdir.

Yanlış görenlerin, kendileri yanlış.

Siyâsî bir hareket olarak değerlendirenler de var.

Oy almak için bu karar alındığını beyan ediyorlar.

Yalnızca siyâsî değil, birçok yönü mevcut ama velev ki öyle olsun.

Bir bakkala “Sen bu işleri kâr elde etmek için yapıyorsun” demekten farkı yok o ithamın.

Siyâset adamı aldığı oylarla işbaşına gelir.

Yaptığı işler beğenilirse, takdir görürse, tekrar seçilir. Yoksa gider. Basit bir hesap.

*

Bizim gençliğimiz, Ayasofya’nın tekrar ibâdete açılması tartışmalarıyla geçti.

Babalarımızın bütün ömrü aynı şekilde.

Dedelerimiz bile yıllarca o ümidi taşıdılar.

Ancak bugüne nasip oldu.

O târihî günü gördük çok şükür.

Açılış muhteşemdi.

Saatlerce Kur’an-ı Kerim okundu, namaz kılındı.

Ayasofya içinde ve dışında çok az yer ayrılmıştı.

Kalabalık etraftaki caddelere, sokaklara taştı.

Ülkenin her yerinden sırf o gün orada bulunmak için gelenler vardı.

Açılışa şâhitlik etmek için pek çok ülkeden gelenler oldu.

*

Yüz binlerce insan akın ettiği hâlde, hiçbir tatsızlık yaşanmadı.

Herkes aynı heyecanı paylaşıyordu.

Kardeşlik havası elle tutulur hâldeydi.

Seccadesini alan yollara düşmüş, târihe şâhitlik etmek istiyordu.

O kavurucu sıcakta saatlerce beklemek, kimseye ağır gelmedi.

Bir ara bir dalgalanma oldu. Kimin geldiğini merak ettik.

Gördük ki Ağrı’dan gelen anneler, beyaz yaşmakları başlarında, kalabalık arasından vakur bir edayla ilerliyorlar.

Savcı Sayan, Ağrılı yüz anneyle yola çıkmış; alkışlarla karşılandılar.

*

Açılış öncesi tepki gösterenler, tehdit savuranlar, açılış sonrasında bayrağımızı yakmaya kadar vardırdılar işi.

İstanbul’un Fâtih Sultan Mehmet tarafından 1453’te alındığını unutmuş gibiler.

Aradan geçen bunca seneye rağmen, hâlâ kabullenemiyorlar, hazmedemiyorlar.

Yalnız İstanbul değil, Malazgirt’i de idrak etmekte zorlanıyorlar.

Bin yıldır Anadolu’da hâkimiyet sürdüğümüzü unutmak, yok saymak niyeti âşikâr.

Endülüs’ün 8 asır sonra Müslümanların elinden katliam ile alınması, onlara ümit veriyor.

Bizim de buradan bir süre sonra gideceğimize inanmışlar.

Zaten kabullenebilseler, mesele kalmayacak.

Mâlûm, en ciddî hastalıklar, gerçeği idrak etmekte zorlanmaktan kaynaklanıyor.

Zaman ne kadar uzunsa, arıza da o kadar büyük olur şüphesiz.

Allah sağlık versin ama doktorların yapacağı fazla bir şey yok.

*

Bir de aramızdaki Bizanslılar var. Yunan ağzıyla konuşanlar... Onların durumu daha ağır.

Yâhû arkadaş, ille gâvur ağzıyla konuşacaksan, bâri Rus ağzını dene.

Ne diyorlar? “İç işleridir, karışamayız.” Bu kadar.

Açamaz diye tempo tutup sonra da ağzı açık vaziyette bakmak nedir Avarel?

#Ayasofya Camii
#Fetih
#Osmanlı
4 yıl önce
Açamaz… A-ça-maz… Aaa açtı…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset