|
Avrupalı, başına gelmeyince belayı tanımaz

“Libya’da ne işimiz var” diyenlerin gönlündeki aslan, “Libya’da çok işimiz var” diyenlerin gözündeki sırtlan, “darbeci general bozuntusu Hafter”in adamları, üç buçuk ay önce iki tane İtalyan balıkçı teknesine el koymuştu.

18 balıkçı, önceki gün serbest bırakıldı.

Az değil, 108 gün hapiste tutuldular. Hayatlarından endişe edildi.

Serbest kalınca, gemiyle Sicilya’ya dönüp aileleriyle buluştular, sarılıp ağlaştılar.

Her biri için birer beyaz güvercin uçuruldu.

*

Fizikî şiddet görmemişler ama psikolojik baskıya maruz kalmışlar.

Dört defa yerleri değiştirilmiş, karanlıkta tutulmuşlar, ne yediklerini bile görmemişler.

Pazarlıkta nasıl anlaştıklarını bilmiyoruz tabiî.

İtalyan balıkçılar aylar boyunca Bingâzi’de esir tutulurken, Norveçli balıkçılar ellerini korumak için krem sürüyorlardı.

*

Muhtemelen öyledir, reklâmlardan öğrenmiştik.

Coğrafyadan öğrendiğimize göreyse Norveç, Libya’ya çok uzak olduğu için herhangi bir korku, endişe de duymamışlardır.

Dolayısıyla bir empati falan beklenemez.

Hafter’in adamları (onlara ne kadar adam denirse artık) her ay başka bir Avrupa ülkesinin balıkçılarını yakalayıp esir etse, ancak o zaman anlayabilirler. O da bir nebze.

Bir musibet, bin nasihatten evlâdır.

Fransız balıkçılardan başlayabilirler.

VİRÜS DE ÜÇKÂĞITÇI ÇIKTI

Korkulan oldu ve Kovid 19 virüsü mutasyona uğradı.

Bir anlamda kılık ve kimlik değiştirdi. Artık, çok daha hızlı yayılıyor.

İngiltere, virüsün kontrolden çıktığını duyurdu.

*

Birçok ülke gibi, Türkiye de İngiltere ile gidiş geliş irtibatını kesti.

Aynı zamanda Hollanda, Danimarka ve Güney Afrika uçuşlarını karşılıklı olarak durdurdu.

Yakın zamanda ülke sayısı artarsa, sürpriz sayılmaz.

Bu durumda, aşının da bir anlamı kalmayacak demektir.

Yeni yapısına göre aşı geliştirmek de bir yıl sürerse, ardından virüs de her sene yapısını değiştirirse, dünya nüfusu çok hızlı bir şekilde azalabilir.

Şakası yok… Ciddiye almak zorundayız.

*

Yine de bazılarının umurunda değil.

Bir hafta içinde ülkemizde 38 bin 884 kişi sokağa çıkma yasağını ihlal etti.

Bin kişide 4,5 civarında bir oran olduğu anlaşılıyor.

Yüzde 4,5 olmadığına sevinelim.

ÖLÜMLERE ALIŞTIK

Terör saldırısında 10 vatandaşımız can verince, büyük bir üzüntüye kapılıyor, çok fena öfkeleniyoruz.

Bir trafik kazasında 30 kişi ölünce, “katliam gibi kaza” başlıkları karşımıza çıkıyor.

Kazada hayatını kaybedenlerin sayısı 50’ye çıkarsa, başlık seçmek zorlaşıyor ve yine aynı ifade, daha iri puntoyla veriliyor.

Bir depremde 100 kişi hayatını kaybedince, bütün manşetlerde o haberi görüyoruz.

*

Şu salgın döneminde ölümlere de alıştık. İlk günler üç-beş kişiyle başlamıştı.

Sonra günde 15-20 kişi kaybeder olduk.

Sayı 50’leri aşınca, dikkat kesildik.

Zamanla salgın yüzünden ölenlerin sayısı 100’ü buldu, korkumuz arttı.

100’ün üzerine çıktığında, her gün artış miktarını merak ederek, saniyesinde açıklamayı öğrenmek için ekranlara kilitlendik.

Derken ipin ucu kaçtı… Bugünlerde 250 kişiye yaklaştı kaybettiğimiz canların sayısı.

Ne gariptir, artık ilk zamanlardaki gibi hassas değiliz. Kanıksadık.

Her gün iki depremden fazlası oluyor demektir hâlbuki. Ne oldu bize? Bize ne oldu?

#Avrupa
3 yıl önce
Avrupalı, başına gelmeyince belayı tanımaz
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset