|
Dersimiz deprem

Biz ara sıra unutsak da deprem kendisini her fırsatta hatırlatıyor.

Bazen hafif, bazen yüksek şiddetle.

Hafif sallantılar mühim değil ama büyük ve yıkıcı olduğunda ne yapacağımızı bilemiyoruz.

Elimizden dua etmekten başka bir şey gelmiyor.

Hâlbuki duayla birlikte, bir şey değil, çok şey gelmeli elimizden.

***

17 Ağustos 1999 Marmara depremi, hepimize büyük bir acı ve korku yaşatmakla kalmadı, aynı zamanda büyük dersler almamıza vesile oldu.

Daha doğrusu olması gerekirdi.

Yönetmeliklerle, kanunlarla yapılması gerekenler yapılsa bile, uygulamaya tam anlamıyla geçmedikten sonra hiçbir işe yaramaz.

Depremin eli ayağı olsa karşımıza geçer, ağzı yüzü olsa hâlimize güler.

***

Yapılacakları üçe ayırmak lâzım.

Deprem öncesinde, deprem anında, deprem sonrasında.

99 depreminden sonra yapılan binalar, çoğunlukla deprem yönetmeliğine uygun olsa da eski yapıların büyük kısmı olduğu gibi duruyor.

Yeterli güçlendirme yapılmadı.

Yıkılması gerekenler bırakıldı.

Sanki depreme havale edildi.

“Gelsin bakalım hangileri yıkılacak” der gibi.

Orta hasarlı olan binalara, araya adam sokarak ya da başka bir yolla, hafif hasarlı raporu almaya çalışanların olması, akıl mantık dışı.

Geçtik akıl mantık çerçevesini, insanlık dışı.

***

Manisa’da geçen hafta olan deprem birkaç gün içinde unutuldu.

Çünkü Elazığ ve Malatya depremi daha baskın çıktı.

Allah korusun, geleceği söylenen ve ne zaman olacağını kimsenin bilmediği İstanbul depremi çıkagelirse, “o kadar zaman verdim, hâlâ yeterince tedbir almadınız, artık daha fazla bekleyemem” derse, hâlimiz duman olur.

Manisa’yı, Elazığ ve Malatya’yı kimse hatırlamaz bile.

***

“Muhtemel İstanbul depremi” demeye çalışırken “Olası İstanbul depremi” diye söze başlayanların ifadeleri bende gıcık yapıyor.

Muhtemel dememek için olası kelimesini kullanmak hoş gelmiyor bir türlü.

İhtimalli muhtemelli konuşmak istemeyen, hiç değilse “Olmayası İstanbul depremi” desin.

Söz vücut bulur.

***

Ülkenin her tarafındaki dayanıksız çürük binaların bir an önce yıkılması gerekir.

Zamana yaymanın anlamı yok.

Başta İstanbul olmak üzere vakit kaybetmeden harekete geçilmeli.

Terör kadar, enerji kadar, ihracat kadar hatta onlardan daha fazla önem arz eden bir konu bu.

Kaç milyon insanın zarar göreceği, ne kadarının hayatını kaybedeceği, kaç kişinin yaralanacağı meçhul.

Yaşanacak kaosun ardından, ekonomiye vereceği büyük zararı düşünmek bile berbat ediyor insanı.

Zira üçü beşi geçtik, 7’den fazla şiddetle geleceği söyleniyor.

Bu bilgi, bizim Bakkal Nuri’de de var, Kasap Alper’de de, Manav Fahri’de de.

Yalnızca deprem uzmanlarının uyarısı değil.

***

Haritada kırmızıyla gösterilen fayları görünce, rahat uyumak zor.

Ne yapacaksak yapalım, aklımıza ne çözüm geliyorsa bir an önce harekete geçelim.

Bir de uzun vadeli tedbirler çerçevesinde, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından okullara deprem dersi konulsa yeridir.

Hiç değilse gelecek nesiller, deprem öncesinde, deprem anında ve deprem sonrasında ne yapacaklarını bizden iyi bilir hâle gelir.

Depremde yıkılan binaların enkazı üstüne cümbür cemaat çıkmamayı geç de olsa öğrendik çok şükür.

Evvelce, yere düşen karpuzun üstüne üşüşen karıncalar gibi bir görüntü oluşurdu.

Şimdi görüyoruz ki sadece kurtarma görevlileri ilgileniyor, diğerleri yaklaştırılmıyor.

Bu da bir şeydir ama bizim bir şeyle idare edecek durumumuz yok, çoğu gerek.

#17 Ağustos 1999 Marmara depremi
#İnsan
#Millî Eğitim Bakanlığı
4 yıl önce
Dersimiz deprem
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti