|
Düğmeye ben bastım diyene inanalım mı?

"Bir yerden bir düğmeye basıldı" açıklamasını cümbür cemaat kabullendik. Kimse itiraz etmedi bu fikre. Doğrusu, bize de mantıklı geldi. Son günlerde yaşananların şekli-şemali, sıralanışı o lakırdıyı haklı çıkaracak niteliğe sahipti. Ardından, "Kim bastı bu düğmeye?" diye sormuştuk hatırlarsınız, sonra da "Birisi çıkıp açıklasın, yoksa memleket kim bastıya gidecek" demiştik. Demez mi olaydık yoksa? Şimdi ilgili-ilgisiz birileri çıkıp "O benim işte" diyor, "Düğmeye ben bastım!.." Bize de bu durumda "Hoppala!.." diye tepki göstermek düşüyor. Meğer ne çok düğmeye basma meraklısı varmış memlekette... Meğer ne çok kişi, yapmadığı bir işi üstlenmek için sırada beklermiş!.. Yolda, çarşıda-pazarda, telefonda rastladıklarımız bir yana, (çünkü onların bir kısmı sadece latife olsun diye öyle söylüyor) eli kalem tutanların içinde, ülkemizin ve Gökhan Özcan''ın medar-ı iftiharı Ali Kırca başta geliyordu. Gazetede yazdığı "Düğmeye ben bastım" başlıklı yazısını, bir de televizyonda haber bülteninin sonunda okudu. Sözlerine inanan birkaç "saftirik" çıkmış olabilir ama biz inanmadık arkadaş! Ali Kırca "Düğmeye ben bastım" diyor ama, aslında kendisine bastılar, hiç farkında değil! O bir "düğme" rolünü üstlenmiş durumda çünkü. Kendisine basılan bir düğmenin, çıkıp da "ben bastım" demesi çok komik oluyor doğrusu. "O kasetleri elimize ulaştıranların dışında hepimiz o gün izledik bu konuşmaları. Biz de sizden ve bütün Türkiye''den sadece yedi saat önce izledik..." sözleriyle, "Kimbilir belki ''o gazeteci'' de kaynağı tam olarak bilmiyordur!" şeklindeki açıklamaları, kendi kaleminden "düğme" olduğunu ortaya koymuyor mu? Ayrıca Ali Kırca açıklamasaydı, bir başkasına gidecekti kaset belki de kırmızı kurdelalı bir paket içinde. Ya Reha Bey''e, yahut Uğur Bey''e... Zaten o da "Hangi gazeteci yayınlamazdı?" diye soruyor, durumun gayet farkında olarak, "hayatı paylaşmak için!"


"Korkarım ki"

Diye başlayan cümleler vardır, rastlamışsınızdır. Bugün ben de bu şekilde başlayan bir cümle kurmak istedim. Bir deneyelim bakalım, endişemizi dile getirmekte başarılı olabilecek miyiz; bakalım beğenecek misiniz... Korkarım ki yarın da Enver Abi''yi savunmak zorunda kalacağız. Nasıl, oldu mu?.. Endişelerim bu kadarla sınırlı değil tabii ki. Sonra Haydar Hoca''yı... Daha sonra Adnan Hoca''yı... Ve belki daha daha sonra Nasrettin Hoca''yı..

Kola için

Avrupa''nın bazı ülkelerinde yasaklanmasını dikkate almıyor, sağlığa zararı olduğuna dair haberleri umursamıyorsanız, ayran yerine kola için. Siz bilirsiniz...

Bay Nacar için

Bir vakit öncesine kadar "İslamcı yazar" sıfatıyla ekranlarda boy gösteren Nacar marka bir adam vardı. Son zamanlarda sıfatında iskonto yapmış, sadece "yazar" olarak karşımıza çıkmaya başladı. Arkadaşlarımızdan birisi o adamın konuşmalarını dinleyince sinirlenmiş ve uzun bir faksla düşüncelerini bize bildirmiş. Değerli arkadaşımız, o yazarın "Mekkeli müşvikler" dediğini bildiriyor, "Mekkeli müşrikler" yerine. Din büyüklerinden saygısızca bahsettiğini söylüyor. Haklı olabilirsin sevgili arkadaşım ama ne yapalım, durum bu. Hem, bir tane değil ki, bunlardan çok var piyasada ve bu modeller böyle oluyor işte!..

Ali Kırca için

Okurlarımızdan Mehmet Demirkapı da Ali Kırca ile ilgili bir faks göndermiş. İşinin zor olduğunu, yerinde olmak istemeyeceğini, tetikçilikten vazgeçmesini söylüyor Ali Kırca''ya ve diyor ki "Senin adına değil de, bir zamanlar taşıdığım fikirlerim adına üzgünüm."

Sıra

- Sıra bizde mi dersiniz Hocam? - Ne sırası Çekirge? - Görmüyor musunuz, "Hoca"ları sırayla yargısız infaza tâbi tutuyorlar. - Bunun bizimle ne alakası var? - Siz de bir "Hoca"sınız Hocam. Üstelik geçenlerde, kasete kaydedilen bir düğünde konuşmuş, gelinle damata "Hayırlı olsun evladım, Allah bir yastıkta kocatsın" demiştiniz!..

25 yıl önce
Düğmeye ben bastım diyene inanalım mı?
Dil Devrimi, Türkçe’nin İslâmî ruhunu yok etti!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?