- Bu sizi rahatsız ediyor mu?..
Sevgili kardeşimiz Ümmühan Atak, o soruyu sorana kadar, düşük sesle dinlediği müziğin farkında bile değildim. Karşı köşedeki bilgisayarda neler yazacağımı düşünürken, o da kendi ekranında haberini yazmaktaydı. Ne olduysa, o soruyla birlikte oldu.
"Bu sizi rahatsız ediyor mu?" sorusuna "Hayır" diye cevap verdim ama, kafam takıldı bir defa.
Sesini biraz daha kısmasına rağmen, bir müddet sonra ciddi bir şekilde rahatsız olduğumu farkettim. Ekran bana bakıyor, ben ekrana... Önümdeki klavyede bütün harfler yerli yerinde ve yeryüzünde yazılabilecek her cümle, o klavyede gizli, biliyorum... Biliyorum ama, gel de yaz!..
- Az önce sorduğun soru var ya...
- Evet...
- İşte şimdi rahatsız ediyor diyebilirim.
- Yaa... Hay Allah!..
- En iyisi müziğin sesini biraz daha aç, sen de kurtul o sıkıntıdan, ben de kurtulayım.
Müziğin sesini biraz daha yükselttik ve kurtulduk.
*********
Yaşlı, ak sakallı bir adam. Sakalı epey uzunca. Bir delikanlı merak etmiş, "Beyamca" demiş, "uyurken sakalını yorganın içine mi sokuyorsun, dışında mı tutuyorsun?"
İhtiyar biraz düşünmüş, "Vallahi hiç farkında değilim evladım. İstersen bu akşam nasıl yaptığıma dikkat edeyim de yarın sana söyleyeyim."
Gece olunca, ihtiyar sakalını yorganın içine sokarak uyumayı denemiş, olmamış. Sıkıntıdan patlamış.
Dışarı çıkarmış, yine uyku yok!.. Daha fazla rahatsız olmuş... Bir içeri, bir dışarı derken sabahı etmiş.
Delikanlıyı görünce de "Yahu evladım, nereden sordun o soruyu, her iki türlüsünü de denedim ama mümkün değil uyuyamadım!.."
*********
Gece dersinde kutup yıldızını bir türlü bulamamıştık!
Beş yıl öncesi... Amasya''da askerliğimizi yapmaktayız. "Her şey vatan için..." diye yürümekteyiz. "Her Türk asker doğar" diye uygun adımla bağırmaktayız... O sözün ardından kısık sesle "Sonradan bakaya kalır" diyenler de var aramızda.
Bir akşam "Gece dersi var" dediler.
Çıktık eğitim alanına. Bizim bölüğün hepsi ihtiyar diğer bölüktekilere göre. En genç olan 27, en yaşlısı 47 yaşında. Kimisi öğretmen, kimisi avukat... Gazeteci, prodüktör, opera sanatçısı, savcı, eczacı, maden mühendisi, kimya mühendisi, ziraat mühendisi...
Komutan yön bulmayı öğretecek.
- Gece, pusulasız açık arazide kaldınız. Ne yaparsınız? Hemen gökyüzüne bakıp kutup yıldızını bulacaksınız.
Kafasını kaldırdı, baktı...
- İşte orada. En parlak olan yıldız, bilin ki kutup yıldızıdır. Kuzeyi gösterir.
Komutanın gösterdiği yönde diğerlerinden daha parlak olan bir yıldız var ama, o kuzeyi değil, güneyi gösteriyor... İtiraz ettik.
- Komutanım o taraf güney!..
Komutanın adı Birol''du. Sert adamdı. Gece gündüz güneş gözlüğüyle dolaşırdı. İtiraz gelince sinirlendi.
- Siz benden daha mı iyi bileceksiniz!..
Aramızda coğrafyacılar da var. Dahası, her gün güneşin nereden doğup battığı belli. Buna göre kuzey ve güney yönleri de... Adam hiç şüphesiz güneyi gösteriyor. İtirazlar devam etti.
- İyi ama kardeşim, madem öyle bulun kutup yıldızını da gösterin. Şu anda en parlak yıldız işte bu!..
Birol asteğmene gayet saygılı bir şekilde izah ettik. "Komutanım, belki de bu akşamlık işi çıkmıştır kutup yıldızının!.."
İyi ki Mustafa yüzbaşı görmedi o akşam olan biteni; yoksa hem bizim, hem asteğmenin canına okurdu!.. Okuduğu yetmez, kutup yıldızını da ilk olarak asteğmenin gözüne sokardı!..
Efendi
"Köylü milletin efendisidir!.."
- Ahmet Efendi... İki ekmek, bir de gaste!..
Onurlu-onursuz
Hikmet Uluğbay''ın canına kıyma teşebbüsünün "onurlu intihar" olduğunu söyleyenler, işi daha da ileri götürüp, herkesin örnek alması gerektiğini beyan ediyorlar.
Bu kadar abartmanın ne manası var?
Haftada bir bakan, onu örnek alacak olsa, hükümetin ömrü kaç hafta sürer!..
