|
Gazeteniz ev vermediyse, sobaya atın!

Geçen akşam bir akraba ziyaretindeydik. Uzaktan akrabamız Hacı Ahmet Amca ile oturduk, ıhlamur içtik. Damadı vardı, çocukları vardı. Sohbet ettik. "Ne olacak memleketin hali" konulu sohbetimiz doğrusu güzel gidiyordu. Yaklaşan seçimleri, belediye hizmetlerini, emekli kuyruklarını, Boğaz''a üçüncü köprü yerine tüp geçit yapılmasını, soğuyan havaları konuştuk.

Bir ara, kenarda duran bir gazeteye elimi uzatıyordum ki, eczacı damat benden atik davrandı. Sandım ki benim almak üzere olduğumu görmedi. Yanılmışım. Aksine, gördüğü için özellikle almış. Doğrusu anlamadım.

Ahmet Amca hoşsohbet bir adamdır. İlk defa gördüğüm eczacı damat ise, bana biraz asık suratlı biri gibi geldi. Yılda bir gelen bir misafire biraz daha iyi davranmak gerekir diye düşünüyordum. Gazeteyi niçin hışımla kaptığını çözememiştim ki, televizyon açılınca mes''ele anlaşıldı.

Meğer gazeteyi okumak için almıyorlarmış. Maksat, ev yahut bir araba kazanmakmış.

Haberler bitti, ekranda yarışma başladı. Eczacının eşi telefon başındaydı, aralıksız çeviriyordu. Bir heyecan, bir telaş...

Bilmem kaç milyarlık otomobil veya ondan daha pahalı bir daire için gazete almak... Aldığın gazeteyi okumamak ve çocuklardan, misafirlerden kaçırmak... Size aykırı gelebilir. Bana da gelmişti. Ama son dönemdeki ülkemizin gerçeklerinden biri de bu işte.

Sohbet mohbet kalmamıştı. Herkes ekrana ve telefona kilitlenmişti.

Eczacı damat şayet telefon düşerse, sorulan soruyu bileceğinden emindi. Arada çıkan reklamları bile sayıyor, not ediyorlardı. Onsekiz oldu, ondokuz oldu diye bağrışmalar sırasında Hacı Ahmet Amca''nın yüzüne baktım, galiba midesi ağrımaya başlamıştı ama birşey diyemiyordu. Belki de "Biz bu çocuklara doğru dürüst bir miras bırakamadık, bari buradan birşey kazansınlar" diye geçiriyordu aklından. İyi ama, bu eczacı damadın evi de vardı, arabası da. Kazancı fena değildi. Demek ki "Fazla mal göz çıkarmaz"ı düstur edinmişlerdi. Ne diyelim!..

Telefonu düşüremediler. Yarışmaya katılamadılar. Ama olsundu. Bu işin yarını vardı, öbür günü vardı... Damat, yenilgiye uğramış boksör gibi yığıldı koltuğa. Aklından geçeni tahmin ediyordum. Gazeteyi olduğu gibi sobaya tıkıştırmak!.. Biz çıktık, onlar gazeteyi sobaya attılar mı, atmadılar mı bilemiyorum.

Siyasi gündem ısınırken, hava soğumaya başladı.

Bursa''da kaybettiğimiz yavrularımıza Mevla''dan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Ombudsmancı geldi hanııım!..

Adalet Bakanlığı, bir yasa tasarısı hazırlamış. Ombudsman adı verilen bir sistemle ilgiliymiş o tasarı.

Hak-İş de boş durmamış, konuyla ilgili olarak bir konferans düzenlemiş. Arkadaşımız Zakir Avşar, "Ombudsman: Türkiye için yeni bir model önerisi" isimli kitabın yazarı olarak, konferansa davet edilmiş ve tasarının gerçek ombudsman ile bir ilgisi bulunmadığını açıklamış. Öncelikle Zakir''in doçent olduğunu o haberden öğrendiğimizi belirterek, kendisini tebrik edelim. Ondan sonra da hazır "Doç. Dr." olmuşken, o sisteme doğru dürüst bir isim bulması gerektiğini söyleyelim. O ne öyle? Söylemesi ayrı bir zorluk, yazması ayrı..

Yetkililerin işi ne?

- Hocam, bir yerde deprem olduğu zaman, ilk önce "resmî" binalar çöküyor.

- Doğrudur Çekirge.

- Bir fırtına çıkınca, önce "resmî" binaların çatısı uçuyor.

- Evet.

- Neden böyle oluyor Hocam? Neden minicik yavrularımızı bir lodosta kaybediyoruz. Bu, ihmal değil mi? Yetkililer uyuyor mu?

- Hayır Çekirge!.. Ne diye uyusun yetkililer!.. Onlar, öğrencilerin başörtüsünü açmakla uğraşıyorlar. O yüzden diğer işlere ayıracak vakit bulamıyorlar.

Bu nasıl not

Masada el yazısıyla bir not:

"Son Ercan aradı, telefon bekliyor."

İşin yoksa düşün dur. Kim bu Son Ercan?.. Son Mohikan gibi, Son İmparator yahut Son Ütücü gibi birşeyler geçiyor aklımdan ama hatırlayamıyorum. Meğer arayan bizim Soner Can imiş. Allah iyiliğini versin!

Bağımsız...
Gazetelerde yer alan bir haber:
"Erbakan bağımsız olacak"
Yanlış beyler, yanlış!.. Erbakan ne zaman ''bağımlı'' oldu ki?.. O her zaman bağımsızdı!..
25 yıl önce
Gazeteniz ev vermediyse, sobaya atın!
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’