|
Gerekiyorsa, at değiştirilir arkadaş

Darbe girişimi gecesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği demeç TRT'de yayınlanmayınca, cep telefonuyla görüntülü olarak CNN Türk'e bağlandı ve Hande Fırat'a konuştu.



Halkı meydanlara çağırdı.



O röportaj görüntüleri hepimizin hafızasında.



Bir kesim, o günden sonra Hande Fırat'ı 15 Temmuz'un kahramanları arasında görmeye başlamasın mı?



Az daha “Mücahit Hande” diye tempo tutulacak.



Tam bir peri masalı.



Son röportajına kadar sürdü bu algı.



Hürriyet yine yapacağını yaptı ve geleneksel ihanet çizgisini devam ettirdi.



Günlerdir “Karargâh Rahatsız” başlığını konuşuyoruz.



Arkası da gelir, çabuk kapanmaz.



Bu pilav çok su kaldırır.



*


Anlaşıldı ki Hande 15 Temmuz'un kahramanlarından biri değilmiş.



“Anlaşıldı ki” kısmında biraz sıkıntı var.



Kendim kurdum bu cümleyi ama ben de beğenmedim.



Çünkü hâlâ aynı inancı devam ettirenleri görüyoruz.



Hem de sembol isimlerden biri olmasını istiyorlar.



Anlamak zor demek ki.



Yahut niyet başka türlü.



*


Yahu arkadaş…



O gece Hande değil, başka bir sunucu da olabilirdi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşısındaki kişi.



“Hı hı…” deyip elindeki cep telefonunu kameraya doğru tutmak marifet mi?



İşte “Karargâh Rahatsız” manşeti, olgunlaşmış çıban gibi patladı da içindekiler döküldü.



Ertesi gün de hanım kızımız canlı yayında, çıkmış savunmuş o röportajı.



(Görme şansı bulamadığım için 'mış' diyorum. Neyleyim, bütün kanallara yetişemiyor insan.)



*


Hürriyet'e yüklenmekse, sağ olsunlar eli kalem tutan ve güzelce konuşanlar o işi başarıyla yürütüyor.



Hesap sormaksa, savcı soruşturma başlattı.



Gerisi de gelir bir ihtimal.



Fakat bu işin tek suçlusu Hürriyet mi?



Röportajı veren, sayfalarca konuşanların kabahati yok mu?



Hem “Sivil iradenin emrindeyiz, milletimizin hizmetindeyiz” diyeceksin, hem de “Bize sorulmadı” vs.



Çok “Pardonne moi”, ne sorulacaktı?



*


O röportajı vermeyecektiniz azizim, yanlış oldu.



Dahası, pek çok yerde farklı davranacaktınız.



Darbe girişimi sırasında, emrindeki askerler tarafından kaçırılabilen bir komutan olmak, yeterince rahatsız edici değil mi?



Saatler boyunca haber alınamayan bir komutan olmak, vicdan yaralamaz mı?



Bir yanda “Bize düşen, burada ölmektir” diyen güçlü bir irade varken üstelik…



Sokaklarda yiğitler tankların önüne dikilirken, paletleri altına uzanırken…



Kurşunlara göğsünü siper ederken…



Silah doğrultan askerlerin üzerine doğru yürürken…



Elinde bayraktan başka hiçbir şey olmayan sivil vatandaşlar böyle davranırken…



Belinde silah olan bir komutanın, yanına gelenlere teslim olup nereye götürürlerse oraya gitmesi, belindeki kemeri çıkartıp boynuna takmalarına ses çıkarmaması ve sonra da görevine paşa paşa devam etmesi makul mü?



“Dere geçerken at değiştirilmez” açıklamasının muhatabı olmak, hazmedilebilir bir durum mudur?



Açıkça söylenmiş, yerde ve gökte yankılanmış bir söz bu.



Belki dağlık bölgelerde hâlâ yankısı sürüyordur.



“Esasen atın değiştirilmesi gerektiği malûm da, şu anda derenin ortasındayız” gibi bir anlam altında ezilmemek mümkün mü?



*


At değişir abicim.



Derenin değil, gürül gürül akan bir nehrin ortasında bile olsa…


#Cumhurbaşkanı
#Recep Tayyip Erdoğan
#TRT
#15 Temmuz
7 yıl önce
default-profile-img
Gerekiyorsa, at değiştirilir arkadaş
Kara dinlilerle milletin savaşı
‘Beşikten mezara kadar ilim’
Sarhoştum, hatırlamıyorum
Suçlu kim?
Vergi artışı yerine yapılacaklar