|
Göçenlerin çilesi ve İzmir’in parasıyla bayrağı

Kovid 19 dedikleri salgın başlayınca, göçmen haberleri geri plana düştü.

Sanki bir anda o mesele ortadan kalkmış, göçmenlerin bütün dertleri yok olmuş gibi, gündemin tamamını salgın kapladı.

Ülkesini terk etmek zorunda kalan, başka ülkelere sığınmaya çalışan insanların çektikleri çileleri unuttuk.

Kaç kişi hastalığa yakalandı, kaç kişi hayatını kaybetti, kaç kişi iyileşti…

Ölümcül salgına yakalanmamak için neler yapmak gerekiyor…

Hep bunlarla ilgilendik.

Maske takma oranı nedir, sosyal mesafeye dikkat ediliyor mu edilmiyor mu diye baktık etrafımıza ve ekranlara.

Sokağa çıkmak yasaklarına ne ölçüde uyulduğunu merak ettik.

*

Hâlbuki çoluk çocuk hep beraber ölümden kaçan insanların kendilerine yeni bir hayat kurma hayalleriyle birlikte gayretleri de devam ediyordu.

Karşılarına çıkan insafsız engellemeler de.

Adına göçmen, sığınmacı, mülteci her ne dersek diyelim, dertleri azalmamıştı o insanların.

Sadece bizim ilgi noktamız değişmişti.

Karşılarına yine silahlı asker polis çıkıyordu. Dayak atan siviller, elinde silahıyla dolaşan avcı ekipleri çıkıyordu.

Yine tekneleri geri çevriliyor, yine eziyet görüyor, dövülüyorlardı.

Kıyafetleri, ceplerindeki paraları, telefonları çalınıyor, geri gönderiliyorlardı.

Onların şartlarında değişen bir şey yoktu.

Her dönemdekinden daha fazla insan o durumdaydı ve her dönemdekinden daha fazla zorlukla karşılaşıyorlardı.

*

Türkiye’nin kapısını açarak insanlık adına kabul ettiği kişi sayısı pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla…

Gürcistan 3 milyonun biraz üstünde, Ermenistan 3 milyonun biraz altında.

Moldova 4 milyon küsur nüfusa sahip.

Bosna Hersek 3 milyon küsur, Arnavutluk ve Litvanya 3 milyondan az.

Kosova 2 milyonun altında, Estonya 1,5 milyon bile değil…

Daha düşük nüfuslu ülkeler de var.

Karadağ ve Lüksemburg, 600 bin, Malta 400 bin, İzlanda 300 bin küsur nüfusa sahip.

Çok daha az olanları ise anmaya gerek yok.

Birkaç bin kişinin yaşadığı ülkeler, hatta birkaç yüz kişilik nüfusa sahip olanlar var.

Onlara ülke demek bile zor.

*

İçişleri Bakanlığı, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün desteklediği Göç Filmleri Festivali sona erdi.

Dünyanın hiç bitmeyen bu sorununa dikkat çekmek isteyen ve çare bulunmasını arzu edenlerin filmlerle konuyu ele alması ne güzel.

Ama daha uzun süre, hayata tutunmaya çalışan o insanların çektiği çileler devam edecek gibi görünüyor.

*

Bahsettiğimiz küçük ülkelerin her birinin yöneticileri var, bayrakları ve paraları var.

İzmir Belediye Başkanı da böyle bir hevese kapılmış.

İstiyor ki İzmir’in de bayrağı olsun, parası olsun.

Paradan kasıt, kasalarının banknotlarla dolması, banka hesaplarının, ceplerinin kabarması değil.

Kendine ait bir para birimi çıkarmaktan bahsediyor Bay Başkan.

Önceden yeşil beyaz çizgili bayrağı varmış.

Akademisyen bir arkadaşı bu konuda bir makale yazmış, yakında yayınlanacakmış.

*

Başkan pek istekliymiş. Fakat çevresindekiler uyarmış onu.

Demişler ki: “Senin bir eyalet kurma çaban olduğu anlaşılır. Sonuçta İzmir’i bu memleketten kopartacak bir çalışma olarak algılanır.”

İnsanın çevresinde akıllı insanların bulunması ne kadar önemli bir şey.

İşte bir kere daha anladık. Aslında başka şeyler de anladık ama galiba yanlış anladık.

Başkanın kötü bir niyeti olduğunu düşünmeyelim.

Belki biraz imkân tanınsa, biraz da hoşgörüyle bakılsa, bütün göçmenlerin derdine çâre olabilir.

Bayrak ve para olduktan sonra, hepsine kucak açıp şehrine kabul eder bakarsınız.

#İzmir
#Para
#Bayrak
#Tunç Soyer
4 years ago
Göçenlerin çilesi ve İzmir’in parasıyla bayrağı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi