Serdar Yegül, aynı anda birkaç arkadaşına mektup yazmak istemiş. Her birine ayrı ayrı yazacağına, oturmuş bilgisayarın karşısına ve tek mektup yazıp göndermiş. Sonra bakmış ki iyi gidiyor, devam etmiş. Mektup, birçok kişiye hitabettiğinden, biraz dergiye benziyor. Herşey var içinde. Fıkra, atasözü, hal-hatır sorma, tavsiye, şiir, tenkit, övgü... Kimi yazdıklarını beğendiği bir yerden alıyor ve kaynak belirtiyor. Bazen de kaynaktan bahsetmiyor. O yüzden, bu fıkrayı nereden aldığını bilemiyoruz. Okuyun bakalım, beğenecek misiniz...
Temel, yolda yürürken önüne gelen ufak taşlara, teneke kutularına ayağıyla vura vura yürüyormuş. Önüne bir cam şişe çıkmış. Ona da vurmuş. Şişe yuvarlanmış, yuvarlanmış ve kaldırıma çarparak durmuş. İçinden bir "cin" çıkmış.
- Dile benden ne dilersen, demiş Temel''e.
Temel şaşkın:
- Özür dilerim, demiş.
Haberler bittikten sonra, "tırınım... tırınım" diye bir müzik arasında şu ses duyuluyor: "Hava durumu". Haberleri sunan spiker, "İstanbul''da hava şöyle, Şanlıurfa''da böyle" dedikten sonra, yine bir "tırınım... tırınım" arasında "Yol durumu" deniyor ve karayollarındaki durum anlatılıyor. Bu biraz sıkıcı değil mi? Hava raporu verileceği zaman, Edip Akbayram''ın "Hava nasıl oralarda?" şarkısı; yol durumuna sıra gelince de Barış Manço''dan "Uzun ince bir yoldayım" çalınsa daha iyi olmaz mı?
Alanya''da inşaatçılık yapmakta olan Hüseyin Gülseren, başörtüsünün simge mi, ihtiyaç mı olduğu konusundaki tartışmaların abesliğine dikkat çekiyor gönderdiği faks mesajında. "Nasıl ki göz rahatsızlığı bulunan kişilerin gözlük takması normal bir davranışsa, inancından dolayı insanların başını örtmesi de aynı şekilde normaldir."
Hüseyin Bey''e hak veriyor ve yazdıklarına katılıyoruz. Velev ki yazdığı isabetli değil ve tamamen yanlış! O takdirde ne değişir söyler misiniz?
Yani, başörtüsü bir simge olsa ne yazar?
Herkes, istediği gibi giyinsin, kime ne? Niye rahatsız oluyorsunuz?
Anladık, ferdi hürriyete taraftar değilsiniz, anlamaya yanaşmıyorsunuz; bari kişisel özgürlüklere tahammül gösterin!..
