Böyle şeylere sadece filmlerde rastlanır sanırdık. Bolu''nun Mudurnu ilçesinde taksicilik yapan Mustafa Özcan, DSP''den belediye meclisine üye olmak için adaylık başvurusunda bulunur.

Ancak, başvuru sırasında yanlışlıkla milletvekili aday formunu doldurmuştur. Onun bu hatası, partinin ilçe, il ve genel merkezi tarafından da farkedilmez. Bolu 4. sıradan adaylığı ilan edilir.

Mudurnu''daki arkadaşların bildirdiğine göre taksici vatandaş, hayrete düşmüş ve hayretini şu şekilde ifade etmiş: "Nereye başvurduk, nereden aday olduk..."

Seçilme şansı zayıf olmasına rağmen, çabucak havaya giren Özcan, ilk maaşını fakirlere dağıtacağını ilan etmiş. Emeklilerin ve fakirlerin dertlerine çare bulmak için çalışacağını söylemiş.

Vatandaşların ilgi odağı haline gelen taksici Özcan, "Yaptığım bir hatadan dolayı böyle sevineceğimi hiç tahmin etmezdim" demekteymiş.

Bizim Karga, "Yahu nasıl olur hocam" diyor, "Haydi adam bir yanlışlık yaptı diyelim, ilçe merkezinde farkedilmez mi? Orası da uyudu diyelim, partinin il merkezinde ve dahası genel merkezde nasıl farkedilmez?"

O da bir şey mi diye, başka bir haberi gösterdik biz de. DSP bir başka yerde de bir ölüyü aday göstermiş.

Dilenci olanla olmayanı ayırd etmek kolay bir şey değil. Kimi önüne gelenden para istemeyi meslek edinmiştir, kimi de gerçekten ihtiyacı olan bir şeyi bile söylemeyi beceremez. Tiyatro oyuncularına taş çıkartacak türden dilencilerin üzerinden tomarla para çıktığını okuruz zaman zaman gazetelerde. Onlara bakıp "Kimseye bir şey vermeyeceksin arkadaş!" diyenler olur. İyi de, acaba bu tür hükümler, yardımlaşma denen hasleti yerin dibine batırmış olmuyor mu?.. Nurdan Selma''nın anlattığı bir olayı size aktarayım.

İstanbul''da hanımı şeker komasına giren yaşlı bir vatandaş, memleketi Elazığ''dan parası gelmeyince, biraz sıkıntıya düşmüş ve ilaç almak için 850 bin liraya ihtiyacı olmuş.

Demiş ki "Filanca abinin işyerine gidersem, üçbeş kuruş alır, ilacı da temin ederim. Birkaç gün içinde nasılsa param gelir."

Daha derdini tam olarak anlatamadan, karşısındaki adam (!) şu cevabı vermiş: "Prensip olarak yardım yapamayız."

"Önemli olan yarışmaktı..." diyor vatandaş. Ama ne zaman? Katıldığı yarışmayı kaybettiğinde. Sorulan "Kenya hangi kıtadadır?" gibi basit bir soruyu bilemiyor ve "Önemli olan yarışmaktı..." diyor. Yahu niye öyle olsun? Maksat kazanmak değil miydi?

Beni American Hospital''e emanet ediniz!

Zamane

Son günlerde "Seni televizyonda gördük" diyenlerin sayısı arttı. Tuhaf... İlginç... Hatta interesting.

Çünkü şunun şurasında kaç defa televizyona çıktık, kaç defa bulunduğumuz mekanda çekim yapıldı ki... Sayılıdır daha doğrusu çok azdır. O halde niye böyle söyleyenler çoğaldı diye düşünüyorum. Hiç kimse, Ali Kırca''ya "Dün akşam seni televizyonda gördük" demez. En son biri dedi ki "Savaş Ay''ın A Takımı''nda gördük seni".

- Yok kardeşim, yanlışın var. Akşam evde oturduk, bırak programa katılmayı, televizyon bile seyretmedik. Ayrıca kadınların dövülmesiyle ilgili hiç kimseye bir beyanat vermedik...

Sonunda tespit ettik, mes''ele anlaşıldı. Savaş Ay''la ilgili birkaç yazı çıkmıştı Şekerlik''te. Bir tanesi de bizim Karga''nın yazdığı "Savaş Ay''a mektup var" başlıklı yazıydı. A Takımı''nın bir yerinde, basında yer alan yazılar gösteriliyormuş, rastlayınca gördük, kısa bir süre fotoğraf ve o yazı çıkıyor ekrana. "Seni tv''de gördük" demeleri o yüzdenmiş.

Türküyü bilirsiniz...

Söğüt''ün erenleri,

Çevirin gidenleri...

Ne güzel baş bağlıyor,

Söğüt''ün güzelleri...

Peki bunu bilir misiniz?

Ankara''nın ermeyenleri,

Çevirdiler gidenleri...

Ne güzel baş açtırıyor,

Ankara''nın çirkinleri...

Ne diyorsunuz?

Böyle bir türkü yok mu?

Olabilir...