|
Bosna-Hersek ve Balkanlar-3

Bosna-Hersek çok parçalı bir nüfus yapısına sahiptir. Ülke nüfusunun %49-50’sini oluşturan Boşnak nüfus daha çok şehirlerde Bosna’da yoğunlaşmıştır. Sırplar ise çoğunlukla kırsal kesimlerde yaşamaktadır. Bu yüzden 51,197 Km kare yüzölçümüne sahip ülkenin yaklaşık %49’u Sırp Federal Cumhuriyetinin denetiminde, geriye kalan toprakların yine yarısına yakını Hırvatların kontrolünde bulunmaktadır. Boşnaklar ülke arazisinin yaklaşık %27’sini kontrol etmektedirler. Yine çok parçalı federal yönetim Boşnaklar/Müslümanlar açısından bir çok zorlukları getirmektedir. Dayton Antlaşması savaşı durdurmasına karşın, bir çok açıdan Sırplar ve Hırvatlar lehine, Boşnaklar aleyhinde sonuçlara yol açmıştır. Bu açıdan ülkede refah payı dağıtımı açısından da adil bir denge sağlanamamıştır. Ticaretin büyük oranda Hırvatların, tarımın da Sırpların elinde olması Boşnak/Müslüman nüfusun istihdam alanını bir hayli daraltmaktadır. İstihdam alanındaki bu daralma işsizlik oranının gün geçtikçe yükselmesine neden olmakta ve ülke dışına Müslüman göçünü hızlandırmaktadır. Bu yüzden ülkede yeterince yatırım yapılamamakta, yeni iş/istihdam alanları açılamamaktadır.


Ülkenin Adriyatik Denizi’ne tek çıkışı olan Neum limanı ve sahili ise 23 km olup, Hırvat bölgesinde yer almaktadır. Bosna-Hersek’in hemen yanıbaşında Sırbistan ve ve Avrupa Birliği üyesi olan Hırvatistan’ın olmasının bundaki rolü temel teşkil etmektedir. Bu bakımdan Boşnaklar kendilerini sahipsiz olarak hissetmektedirler. Özellikle, Türkiye’deki Boşnak diasporasının, bir kısım Sancaklılar hariç, anavatanlarına olan kronik ilgisizlikleri olayı daha da vahim kılmaktadır. Bu konuda en hayati noktada sorun düğümlenmektedir. Türkiye’deki Boşnak Diasporasının anavatanlarına ilgi ve alakalarının sağlanıp artırılması, çok çeşitli alanlarda köprülerin kurulması bu anlamda düğümün çözülmesinin olmazsa olmaz adımı olacaktır.

Türkiye öteden beri, Bosna-hersek’te, özellikle Merhum Alija İzzetbegoviç’in vasiyeti doğrultusunda yatırımlar yapmasına karşın, bunlar yukarıda sıraladığım engeller yüzünden yeterli düzeyde olamamaktadır. Son dönemlerde Rusya faktörü ile bu yatırımların yeterli düzeye getirilebilmesi arasındaki dengenin sağlanması, azami bir gayreti gerektirmektedir.

Bosna-Hersek’te bugün dergahlar ve medreseler açık olup yasal bir şekilde faaliyetlerini sürdürmektedirler. Tito/komünizm dönemi/travması yaşamış olmasına karşın bu dini müesseselerin, medreselerin, irfan ocakları olan dergah/zaviye/tekkelerin günümüzde açık/yasal olması Türkiye ile kıyaslandığında, Türkiye açısından eksi bir puan olmaktadır. Zira, Türkiye’de bu dini kurumlar 92-93 yıldır kanunen halen yasak.

Türkiye’de Tevhid-i Tedrisât Kanunu, 677 Sayılı Tekke ve Zaviyelerin Seddine İlişkin Kanun gibi kanunlar ve 92-93 yıldır süren amansız yasaklar, Türkiye’nin bölgeye açılımında en önemli handikapları oluşturmaktadır. Tüm bunlar Türkiye”nin Müslümanlık ortak kimliği üzerinden bölgeye açılımına ciddi darbe vurmaktadır. Oysaki, Türkiye’nin bugün için Müslümanlığı, yüzyıllara dayanan Dini kurumları Resmi ideoloji doğrultusunda öteleyerek, bölgeye bir açılım sergileme şansı hiç bulunmamaktadır. Bunun en önemli ayağını da bölgede Medreseler ve Dergâhlar/Zaviyeler oluşturmaktadır. 40’lı yıllardan itibaren Eski Yugoslavya ve Arnavutluk’ta Marxist rejimlerin oluşup, ağır baskılar uygulamasına, savaş ve katliamlara karşın Tekke-Zaviye ve Hankâhlar, dini eğitim veren medreseler hayatiyetlerini/varlıklarını resmi/legal bir şekilde sürdüre gelmektedirler. Türkiye’de hiç müntesibi kalmamış olan Nakşibendiyye’nin Müceddidiye kolu ve zaviyeleri dahi Bosna-Hersek başta olmak üzere bölgede halen varlığını idame ettirmektedir. Saraybosna’daki eski Boşnak General Şeyh Halil Birzina’nın Saraybosna’daki Nakşibendi-Müceddidi-Çişti Meytaş Dergâhı ve şubeleri bunların başında gelmektedir. Oysaki, Balkanlardaki tarikat ve zaviyelerin tümü İstanbul ve Anadolu kökenli olmasına karşın, Türkiye’de 1925’te çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin seddine ilişkin 677 sayılı kanun dolayısıyla o dönemden beri yasak kapsamındadır. Türkiye’nin bölgeyle en rahat köprü kurabileceği bu müesseselerin Türkiye’de 92-93 yıl sonra halen de yasak olması dini müesseseler üzerinden bu bağın/köprünün kurulmasını baştan engellemektedir.

Bosna-Hersek’te 6 medrese faaliyette olup, Saraybosna’daki Gazi Hüsrevbegova, Tuzla’daki Behrambegova, Travnik’teki Elçi İbrahim Paşa, Mostar’daki Karagöz Beğ medreseleri tarihi olan medreselerdir. Bu medreseler, yeterli sayıda olmasa da, özellikle Visoko-Cajno’daki Osman Ef. Redzovic medresesi standardı çok yüksek öğrencileri/talebeleri özel seçilen kaliteli eğitim veren medreselerdir. Buna rağmen Balkan ülkelerine Türkiye’deki İmam-Hatip okulunun model olarak gösterilip Bosna-Hersek başta olmak üzere ihraç edilmeye, medresenin yerine ikâme edilmeye çalışılması bizce şaşırtıcı ve hiçbir şekilde kabul edilemeyecek bir tutumdur. Zira bu medreselerde İmam-Hatip okullarından çok daha üst düzeyde ve kaliteli bir dini eğitim verilmekte, Arapça ve İngilizce başta olmak üzere yabancı dil eğitimi çok daha ileri düzeydedir.

Bosna-Hersek’te kentleşme ve şehir planlaması açısından Avrupa’nın diğer şehirlerine benzer şekilde bir düzenlilik ve estetik göze çarpmaktadır. Bu anlamda, çarpık kentleşme sorunu ile boğuşan Türkiye ile asla kıyaslanamaz. Kent merkezlerinin temizliğin korunması konusunda bir hayli ileri düzeyde olması da gözden kaçmamaktadır. Bosna-Hersek’i şehirleri, yerleşim merkezleri ile, özellikle Müslüman nüfusun yoğun olduğu yerlerde, İslâm ülkeleri arasında temizliğin/nezafetin en fazla korunduğu islâm beldesi olarak nitelendirebiliriz.

1830’lardaki Kara Yorgi Vak’ası ve Sırp meselesinden beri sürekli hırpalanan, katliamlara, zorunlu göçlere maruz bırakılan, iyice yorgun düşen Bosna-Hersek ve Boşnaklar/Müslümanlar, tüm bu olumsuzluklara rağmen ayakta kalma savaşı vermektedirler. Bu konuda da en fazla Türkiye ve diğer İslam ülkelerinin kuvvetli ve sahici desteğine ihtiyaç vardır. Bu destek verilemediği takdirde Bosna-Hersek’in geleceği konusunda emin olamayız. Türkiye’nin eski statüko’dan gelen Mamuşa merkezli Balkan politikası yerine, tüm bölge ve Osmanlı bakiyesi toplulukları kucaklayan bir siyaset izlemesi elzemdir. Türkiye, Balkanlarda Arnavutları ve Boşnakları merkeze alan, Arnavutları ve Boşnakları ortak noktalarda biraraya getirebilen, diğer toplulukları da küstürmeyen, yeni bir siyaset ve strateji geliştirebilmelidir.

#Bosna Hersek
#Balkanlar
6 yıl önce
Bosna-Hersek ve Balkanlar-3
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset