12 Eylülün üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen; dönemin ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik sancılar hâlâ devam ediyordu. Elbette bu etki onun dünyasında da belirgin bir şekilde hissediliyordu. Parasız ve çulsuz bir halde yaşamını sürdüren Ahmet, çoğu gece yol parasına bile muhtaçtı. O gece de cebinde tek metelik olmadığı için tabanlara kuvvet yürüyordu. Yolda bir düğüne denk gelmişti. İçeri girdi. Sadece oynamak istiyordu. Önce ters döndü, düz döndü; ardından ortaya atılarak içinden geldiği kadar oynadı. Sonra ansızın ağlamaya başladı, hiç durmadan ağladı. Yıllar sonra bu durumu anlatırken de aynı duyguyu yaşıyor ve hüngür hüngür ağlıyordu.
Sonra düştüğü bu çaresiz durumdan kurtulmak için aklına bir fikir geldi. Sistem karşıtı bir albüm yapacak böylece hapse girecekti. Çünkü hapishanede ne yemek ne de içmek derdi vardı. Hem orada elektrik de su da her şey bedavaydı. İçindeki bu çaresizliği annesine anlatan Kaya; annesinin gözyaşlarıyla süslediği son birikimini ona vermesiyle bir kaset yapar; ardından Unkapanı’nın yolunu tutar. Albümü dinleyen Unkapanı eşrafının neredeyse tamamı olumsuz bir şekilde dönünce umutları iyice kırılır. Ne yani insan isteyince hapse de mi giremeyecekti? Ne arabesk, ne halk müziği, ne de Türk müziği kategorisine konamayan; hatta acayip bulunan şarkıları hiçbir beğeni kazanmamıştı.
Ahmet Kaya’nın üstün bağlama ve bestecilik yeteneği; dâvudî sesiyle de birleşince şöhret basamaklarındaki yükselişi epey hızlı olur. Şafak Türküsü, An Gelir, İyimser Bir Gül, Başım Belada gibi albümlerle başarısı gittikçe artar. Ancak tüm kasetleri aynı başarı cetvelini göstermez. Mesela 1993’teki Tedirgin albümünde çok iyi sonuçlar alamaz.
Takvimler 1994’ü gösterdiğinde yeni bir albüm çalışmasına başlar. Zira onun çok öncesinden eşinin kardeşi Yusuf Hayaloğlu’na verdiği bir sözü vardır. Doğacak çocuklarının adını verecektir albüme. Çocuk doğar ve adını “Dağlar” koyarlar. Böylece albümünün adı Şarkılarım Dağlara’dır. Bu albüm de yayınlanır yayınlanmaz çok büyük bir başarı elde eder. Hatta kasetteki üç parçaya klip çekilir: Saza Niye Gelmedin, Kum Gibi, Ağladıkça. Bu şarkılara belli aralıklarla çekilen klipler tüm televizyonlarda en çok talep edilen parçalar olur. Sonuçta ulaşılan rakam bir rekordur: 3 milyonu aşan bir satış…
İçinde Mavinin Türküsü, Cinayet Saati, Yalan da Olsa, Ölüm Dörtlüğü gibi şarkıların yer aldığı albüm bir süreliğine toplatılır; ancak sonradan kaset yasağı ortadan kalkar. Hayatı boyunca defalarca şarkıları yasaklanan Kaya için bu durum da alışılagelmiş olaylar arasındadır.
Nitekim beş parasız bir adamın 1985’te başlayan müzik hayatı, 1994’te Şarkılarım Dağlara ile zirveye ulaşır. Ahmet Kaya; hemen her dönemde en çok sevilen klasik şarkıların üstadı olarak dinlenir. Müzik tarzı da siyasi görüşü de daima tartışmalıdır… Öyle ki 28 Şubata en sert tepki gösteren de o olur, Kürtçe müzik talebinde bulunan da… İşte bu yüzden, her açıklaması birilerini üzerken birilerini de sevindirmiştir. Ama her koşulda şarkıları dinlenen Kaya; hemen herkesin ruhuna hitap etmeyi başarır. Tabii döneminde solcuların yüksek sesle, muhafazakarların kısık sesle, ülkücülerin de gizlice dinlediği tek adamdır o…