|
“Küçük deliğinde kıvranıp duruyorsun Maduro…”

Mike'ın meyhanesinin arka salonunda Amerikan bilardoları (…)

Her top ordan oraya dolanıp durur tek başına kalmış bir insan gibi

Dar geçitleri geçip düşer deliğe

Nasıl dolanırsa dolansın, ne yaparsa yapsın

Düşeceği yer bu deliktir işte

Bilardo topunun düşeceği çuha bir deliktir

Bir köylünün yeşil bir görünüme düşmesi gibi

Küçük deliğinde kıvranıp duruyorsun

Fidel

Ve yakında batacaksın

Olayların akışı içinde.

Böyle yazmıştı, “Beat Kuşağı”nın en önemli şairlerinden Lawrence Ferlinghetti, yıllar önce, Castro için kaleme aldığı bir şiirde (Çeviri: Ferit Edgü, Orhan Duru).

Ve elbette bu mısralar ironi içeriyordu, ABD’li bir şairin, ABD’nin saldırgan ve açgözlü politikalarına eleştirisiydi.

Kolombiya’da, bir taksinin arkasında yolculuk yaparken, aklıma bu mısralar geldi. Nedeni şu: Taksiciye, “Şu anda Kolombiya’da çok sayıda Venezuelalı var, değil mi?” diye sordum. “Ah, evet” diye yanıtladı ve hemen ardından, dudaklarını bükerek, “Venezuela başkanı çok kötü, çok…” dedi.

Başka Kolombiyalılarla konuştuğumda da benzer şeyler işitiyordum. Sevmediğiniz ülkeler hangisi diye soruyordum, birinci sıraya Venezuela’yı koyuyorlardı.

Simon Bolivar’ın “Büyük Kolombiya”sı içinde yer alan bu iki ülke, birbirinden pek hoşlanmıyordu. Kolombiyalılar özellikle de Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’dan hoşlanmıyorlardı.

Aslında sadece Kolombiya’da değil, kıtanın genelinde Venezuela’ya, bilhassa da Maduro hükümetine karşı antipati var.

Ve taksinin arka koltuğunda, taksiciyi dinlerken, Maduro’nun etrafını sarmış olan bu nefret bulutunu daha şiddetli hissetmeye başladım, işte bu nedenle, Ferlinghetti’nin Fidel Castro üzerine yazdığı şiiri biraz değiştirerek, Maduro için mırıldanmaya başladım:

“Ferdando’nun taksisinin arka koltuğunda oturuyorum,

Fernando sevmiyor seni Maduro,

Juan ve Natalia da sevmiyor,

Ve biliyorsun, Trump da nefret ediyor senden,

Küba’dan, Kuzey Kore’den, Meksika’dan,

ve aslında bütün dünyadan nefret ettiği gibi…

Bir bilardo topu gibi

Küçük deliğinde kıvranıp duruyorsun

Maduro

Ve yakında batacaksın

Olayların akışı içinde.”

Aslında yazının buraya kadar olan kısmını geçen hafta için daktilo etmiştim, sonra, başka bir yazı yazmaya karar verdim ve silip attım. Nereden bilebilirdim ki, aynı hafta içinde Venezuela’da bir “darbe girişimi” olacaktı.

Şöyle ki; bir yüzbaşı, beraberindeki bir grup askerle birlikte, “askeri ve sivil bir girişim” olarak adlandırdığı bir eylemle, Venezuela’daki bir askeri üsse saldırdı, eylem kısa sürede bastırıldı, olaya karışan askerlerden bir kısmı yakalandı, bir kısmı aranıyor.

Yakalanan askerlerin yan yana çekilmiş fotoğrafları yayınlandı. Bu fotoğraflar, bizim sosyal medya hesaplarında da bolca paylaşıldı ve bu fotoğraflarla 15 Temmuz’daki hain girişimden sonraki görüntülerle paralellik kuruldu.

Aslına bakarsanız, 250 şehit verdiğimiz, binlerce insanımızın yaralandığı, tankların sokaklara çıktığı, köprülerin işgal edildiği, içinde milletvekilleri olduğu halde F-16’larla parlamentomuzun bombalandığı, Cumhurbaşkanlığı binamızın ateş altına alındığı, Cumhurbaşkanımıza suikast girişiminde bulunulduğu, subay kadrosunun yarısına yakınının ve binlerce erin karıştığı 15 Temmuz’daki hain girişimle, Venezuela’da, bir yüzbaşının küçük bir grupla yaptığı eylemi özdeşleştirmek ne kadar doğru olabilir?

Bana kalırsa Venezuela’daki girişimle 15 Temmuz arasında paralellik kurmadan önce bu soru sorulmalı…

Ve bu benzetmeyle, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki en kanlı darbe girişimi olan 15 Temmuz’u küçümseyip küçümsemediğinizi de sorun…

Yine bununla birlikte, 15 Temmuz direnişini küçümseyip küçümsemediğinizi de…

Ve yine, bunu yaparak, hem Erdoğan ile Maduro’yu neden aynı kefeye koyduğunuzu, Türkiye’deki rejimle Venezuela rejimi arasında nasıl olup da benzerlik kurabildiğinizi de düşünün…

Evet, Türkiye’de Venezuela’ya karşı romantik bir yaklaşım var. Basitçe, Venezuela’nın çok petrolü var, dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip. Ve emperyalist güçler, Venezuela’nın petrolüne konmak istiyorlar, diye bakılıyor. Doğru mu? Doğru!

Ancak, bu açık gerçeklik bile, Venezuela ile Türkiye arasında paralellik kurmaya yetmez.

Venezuela’da Amerikan destekli bir muhalefetin olduğu, Türkiye’deki muhalefetin de Amerikan ve başta Almanya olmak üzere Batı destekli olduğunu göz önünde tutmak da yetmez.

Unutmayın ki, şu anda, milyonlarca Venezuelalı, evet milyonlarca, ülkesindeki baskılardan bunalmış ve ülkesini terk etmiş durumda…

Sadece yakın komşusu Kolombiya’da bile (sayısı tam olarak bilinmiyor) aşağı yukarı 1 milyon civarında Venezuelalı göçmen var. Ve bu göçmenlerin ekseriyeti, son birkaç yıl içinde Kolombiya’ya gelmiş durumdalar; bu insanlar, o Venezuelalılar “Çavizm”den kaçıyorlar.

Ayrıca, Venezuela’da sadece birkaç aydan bu yana devam eden sokak gösterileri dolayısıyla yüzden fazla insan hayatını kaybetti.

Ülkede ilaç bulunamıyor, gıda bulunamıyor, marketler yağmalanıyor…

Enflasyon bir ara yüzde 800’lere çıkmıştı, şu anda yüzde 500’ler civarında…

Venezuela Bolivarı’nın (para birimi) tabiri caiz ise peçete kadar değeri yok şu günlerde… 100 dolar bozdurduğunuzda karşılığında bir spor çanta dolusu Venezuela Bolivarı alıyorsunuz, bir restorana gidip yemek yediğinizde, yine bir çanta dolusu para ödüyorsunuz.

Böyle bir ülkeyle Türkiye’yi mukayese etmek hiç doğru değil.

Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip bir ülkenin bu hale düşmesini sadece, “çünkü emperyalist güçler petrole konmak istiyorlar” saptamasıyla yorumlamak da yeterli değil.

Venezuela’daki genel manzara şöyle:

Başta ABD olmak üzere Batı, Venezuela’nın zengin petrol rezervlerine konmak istiyor, doğru.

Venezuela Küba’nın en büyük destekçisi, Venezuela ile beraber Küba’nın da icabına bakmak istiyorlar, bu da doğru.

Venezuela kontrol altına alınırsa, Karayip bölgesi büyük ölçüde kontrol alınmış olacak, bu da doğru.

Maduro’ya karşı başkaldıran Muhalefet partileri, Amerikan güdümünde hareket ediyorlar, bu da doğru.

Bunları, Bolivya’nın “ilk yerli devlet başkanı” Evo Morales de, Arjantinli futbol efsanesi Diego Armando Maradona da doğruluyor.

Ve evet, Türkiye’deki solcular ve İslamcılar da… Ben de…

Fakat doğrulanmayan, görülmeyen, doğrulanmaya ve görülmeye yanaşılmayan kaskatı bir gerçek daha var. O da, adını bir önceki başkan Hugo Chavez’den alan “Çavizm”in de Maduro’nun elinde ülkeyi hızla bataklığa sürüklediği gerçeğidir.

Nasıl ki, dünya genelinde ve Türkiye’de vakti zamanında Castro’ya ve onun yarattığı Küba’ya karşı romantik bir bakış vardıysa, şimdi de Maduro ve onun Venezuelasına karşı böyle bir bakış var. Ve bu romantik yaklaşım Castro’nun yüzlerce insanı infaz ettiği, binlerce insanı hapishanelere attığı, ülkedeki özgürlük ortamını sıfıra indirdiği gerçeğinin üzerini örtüyordu, şimdi de Hugo Chavez’den sonra “Çavizm”i aşırı şekilde uygulayan Maduro’nun günahlarını da örtüyor.

Venezuela’da masum olan yegâne şey, belki de, halkın kendisi… Belki de diyorum, çünkü onlar için bile, vaktiyle çok zengindiler, o kadar zengindiler ki, hiç çalışmazlardı, ayak işlerini özellikle Kolombiya’dan gelen göçmenlere yaptırırlardı, bir zamanlar kıtada, tıpkı dünyadaki Amerikan rüyası gibi Venezuela rüyası vardı, şimdi o Venezuelalılar kendileri göçmen durumuna düştüler, deniyor.

Benim arzum, Venezuela’nın dünya sisteminin aç kurtlarının menüsünde yer almaktan bir an evvel kendi kurtarması… Fakat bunun için Venezuela çok yol kat etmeli, mesela, en zengin petrol rezervlerine sahip olmalarına karşın, şu anda, petrolü işleme bilgisi ve teknolojisinden bile yoksunlar, ülkenin sermayesini salt orduya üleştirmek yerine bu alana yatırım yapmaya ayırmakla başlayabilirler işe…

Yoksa Ferlinghetti’nin Castro için yazdığı “Küçük deliğinde kıvranıp duruyorsun Fidel, ve yakında batacaksın, olayların akışı içinde” dediği mısraları birileri de benim gibi, “Küçük deliğinde kıvranıp duruyorsun Maduro, ve yakında batacaksın, olayların akışı içinde” diye mırıldanacaklar.

NOT: Venezuela’da yaşanan süreci ve arka planını daha soğukkkanlı, daha nesnel biçimde Gerçek Hayat dergisinin sonraki sayısı için kaleme alacağım. İlgililerin bilgilerine sunulur.

#Venezuela
#Gerçek Hayat
#Castro
7 yıl önce
“Küçük deliğinde kıvranıp duruyorsun Maduro…”
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi