|
Beyaz Türklerin yerini kim alacak?

Mısır''da önceki gün yaşananlara vicdanı olan her insanın ''ama''sız karşı çıkması gerekiyor. Dünyanın hiçbir yerinde barışçıl gösterileri, hak ve özgürlük taleplerini bastırmak için şiddet kullanılması kabul edilemez.

Yaşanan insanlık trajedisi karşısında uluslararası sistemin ikiyüzlülüğünü, insani değerlerin reel politiğe kurban edildiğini bir kez daha gördük. Ve yine gördük ki, uluslararası ilişkilerde öncelikli olan ''insani değerler'' değil ''ulusal çıkarlar''mış.

Türkiye''nin uluslararası sistemi adaletli olmaya çağırması, bunun için tek başına çırpınması, mevcut uluslararası sistemin meşruiyet sorunu yaşadığı tespitleri doğrudur. Yeni bir uluslararası sistem talebi de haklıdır ama bu talepleri siyaseten savunmak için siyasi gücü sınırlıdır.

Görünen o ki, Mısır''ı ve gelecekte başka Kuzey Afrika ülkelerini çok yazıp, çok konuşacağız. Ne Mısır ne de başka ülkelerde, toplumsal taleplere dayanmayan, toplumsal çoğulculuğu yok sayan ve hedefi, toplumu kendi kafasındaki tek doğruya, tek kimliğe ve tek kültüre göre şekillendirmek olan toplum mühendisliği projelerinin geleceği yok.

Geçmişte olmadı, gelecekte de olmayacak. Bu yüzden Mısır''da darbeci Sisi yönetimi demokratik talepleri şiddetle bastırabilir ama toplumsal değişim taleplerini erteleyemez. Toplum, mühendisliğin çok önündedir.

LAİK BEYAZ TÜRKLER

Son günlerde medyada sıkça duyduğumuz bir kavram var; ''Beyaz Türk/ler''.

''Beyaz Türkler'', sınırlarını, kimlerden oluştuğunu üç aşağı beş yukarı bildiğimiz, kendilerini toplumsal çoğunluktan ayrıcalıklı, üstün gördükleri için eleştirdiğimiz, belli bir yaşam ve kültüre sahip bir sınıfı tanımlarken kullandığımız bir kavram. Yani bu kavramın yabancısı değiliz.

Beyaz Türk kavramının merkezinde Birinci Cumhuriyet''in kendi meşruiyetini sağlamak için icat ettiği ''laik/Türk'' vatandaşlığını, ideolojik ve kültürel olarak sahiplenen ayrıcalıklı dar bir toplumsal sınıf var.

Birinci Cumhuriyet, vatandaşlık tipolojisi ile yalnızca kendine toplumsal bir meşruiyet sağlamadı aynı zamanda bir kamusal alan da çizdi. Bu sınır, kimlerin bu alana girebileceği, kimlerin yükselebileceği, kimlerin makul ve meşru olacağını belirledi. Siyasetten ekonomiye, sanattan kültür ve edebiyata kadar pek çok alanda meşruiyetin ve yükselmenin yolu bir kimliği tercih etmekten geçti. Kısaca Birinci Cumhuriyet''in ''makbul'' vatandaşlık tanımı aynı zamanda kamusal bir filtre işlevi gördü.

Bu toplumsal sınıfın ideolojik ve kültürel olarak varlığını borçlu olduğu devlet, yarattığı rant üzerinden bu sınıfı besledi.

Bu sınıfın merkezinde iş dünyasından az sayıda insan var görünüyor olsa da aslında toplumun bütün parçalarında bu sınıfın izleri ve gölgesi vardı. Resimden edebiyata, müzikten akademiye kadar her alanda… Çünkü istenen Birinci Cumhuriyet''in hedefi bu sınıfın topluma model olmasıydı.

Tüm Türkiye''nin şehir ve ilçe merkezlerinde bu sınıfın küçük birer modeli üretildi. Bu model, tek parti döneminin sona ermesi ve şehirleşme sonucu çevreden merkeze olan hareketle birlikte değişime başladı ve siyasi iktidarların imkânları ölçüsünde de değişmeye devam etti.

Bu değişim AK Parti iktidarı ile başka bir boyuta geçti. Siyaset normalleşmeye, askeri vesayet, eski Türkiye ve onun kurumsal yapıları sona ermeye başladı. Ancak son yıllarda giderek açığa çıkan hata, Yeni Türkiye''nin de Eski Türkiye pratikleri üzerine inşa edilmesi oldu.

Kamusal çoğulculuk yerine homojenliği, devletin yarattığı rantın transferi ve bürokratik alana gireceklerin seçimi için belli bir sınıfı tercih etmek, tek bir kültürel kimlik vurgusu olan Birinci Cumhuriyet zihniyetinin izlerini taşır.

İşte Beyaz Türkler kavramı bu ortamda gündeme geldi.

Bundan çok değil on yıl kadar önce haklı eleştiriler yaptığımız ve imtiyazlarını kaybetmemek için Eski Türkiye''yi destekliyorlar dediğimiz Beyaz Türkler''i bugün Gezi protestoları üzerinden eleştirmek demek, toplumsal değişim taleplerini okuyamamak demektir. Protestocuların çoğunun ''laik/seküler'' kimliklerinden hareket ederek Gezi''yi olumsuzlamak ise toplumun bir kesiminin değişim taleplerini göz ardı etmek demektir.

Evet, Eski Türkiye''de Beyaz Türkleri, hak etmedikleri imtiyazlar üzerinden eleştirdik. Kamusal alanın çoğullaşmasına itirazları üzerinden eleştirdik. Ve bugün hala eleştiriyoruz.

Türkiye değişiyor.

Ama hala Yeni Türkiye''yi kuramadık. Zira son yıllardaki kamusal tercihlere bakıldığında görüyoruz ki, Birinci Cumhuriyet''in ''kamusal alan''ı inşa ederken kullandığı filtre ortadan kalkmamış, sadece şekil değiştirmiş ve başka bir kültürel kod ile hayatına devam ediyor.

Beyaz Türklerin yerini bu kez devletin imtiyaz tanıdığı başka Türkler alıyor.

Beyaz Türkleri de, onların yerlerini almak isteyenleri de eleştiriyorum. Çünkü tek isteğim Türkiye Cumhuriyeti''nin eşit vatandaşı olmak.

twitter.com/murataksoy
11 yıl önce
Beyaz Türklerin yerini kim alacak?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi