|
Neden devleti ele geçirmeye çalışıyorsunuz?

AK Parti ile cemaat arasındaki gerilim artık dershane tartışmasını aşıp bir iktidar mücadelesine dönüştü. Bu mücadelenin merkezinde devletin bürokrasi üzerinden paylaşılması var. Ortaya çıkan tüm fişleme notları, listeler bunun yansımaları.

Bu mücadeleden bağımsız olan bir şey var ki; devlet, hepimizi izliyor ve kaydediyor. Ve zamanı geldiğinde elde ettiği bilgi, belgeleri bize karşı kullanmaktan çekinmiyor.

Devletin kendine vazife çıkardığı bu iş görünen o ki, iktidardan bağımsız olarak devam ediyor. Bu şunu gösteriyor; Türkiye Cumhuriyeti Devleti hala demokratikleşebilmiş değil. Demokratik olacağı iddia edilen Yeni Türkiye henüz kurulamadığı gibi yakın zamanda da böyle bir şans görünmüyor.

DEVLET OTORİTERDİR

Gelin devlet üzerine birkaç tespit yapalım:

1.Ulus-devlet sistematiği içinde kurumsallaşmış her devlet özünde otoriterdir,

2. Tek bir kimlik üzerinden homojen bir toplum tasavvuruna dayanır,

3. Devlet sadece toplumu yönetmek değil; aynı zamanda tüm bireyleri kontrol etmek ister,

4. Devlet sırrı, topluma karşı işlenen suçları örtmek için kullanılan kavramlardan birisidir,

5. Devlet, vergi salarak rant üretir ve bunu dağıttığı toplumsal kesimler üzerinden meşruiyetini sağlar,

6. Toplumu vesayet altında tutar. Bu vesayetin esas uygulayıcısı askeri ve sivil bürokrasidir,

7. Devletin önceliği iktidarları kendine benzetmektir. Benzetemediği oranda gücünü paylaşarak zaman içinde iktidarı devşirir.

Bu maddeleri çoğaltmak mümkündür.

Devlet-toplum ilişkisinde devletin baskın olduğu her model için geçerlidir. Ve Türkiye"de devlet yapılanması yukarıdaki modelin tipik bir örneğidir.

Türkiye, Batı"daki örneklerinden farklı olarak ulustan devlete değil; devletten ulusa gidilmiştir. Askeri ve sivil bürokrasi devleti kurmuş ve kendi ulusunu inşa etmiştir. Bu inşa vatandaşlık tanımı üzerinden bir kamusal alan ve kendi meşruiyetini dayandırdığı toplumsal sınıf inşa etmiştir. Ve nihayet döngüyü ürettiği rantı, bu sınıfa dağıtarak tamamlamıştır.

Bu yapı, kuruluşunda var olan toplumsal farklılıkları irtica, bölücülük kaynağı olarak kabul etmiş ve onları siyaset üzerinden çizdiği kamusal alanda görmek istememiştir. Bu farklılıkları izlemiş, fişlemiş, arşivlemiştir.

Kamusal alanda esas tehlikeli olan konjonktürel olarak (1960-70"lerde komünistler, 1980"lerde İslamcılar, 1990"larda Kürtler) sürekli değişmiş olsa da; devlet her zaman tüm ötekileri izlemiş ve kayda almıştır.

Dershane tartışması ile artık netleşen AK Parti-cemaat geriliminin, eğitim değil devlet içi iktidar mücadelesi olduğu ortaya çıktı. AK Parti devlet içinde güç olduğunu düşündüğü cemaate yakın bürokrasiyi artık tasfiye etmek istiyor. Bunun nedenini de, bürokraside zaman içinde elde edilmiş gücün, toplumsal iyi yerine kendi cemaatsel çıkarları yönünde kullanılması olarak görüyor.

AK Parti"nin 11 yıllık iktidar sürecinde, partiye verdiğimiz destek, otoriter devletin, her türlü vesayetin sona ermesi, siyasi olanının toplumsallaşması, toplumsal farklılıkların kamusal alanda eşit biçimde var olabilmesi kısaca; toplumsal alanın genişlemesi ve demokratikleşme içindi.

Son birkaç yıl içinde yaşadıklarımız ve son dönemde ortaya çıkan; iktisadi büyüme, gelişme, demokratikleşme ve sivilleşmeye rağmen devletin ideolojik sürekliliğinde bir değişim olmadığı tersine iktidarın devlete eklemlenmesidir.

Bu eklemlenme, yeni makbul vatandaş tanımı, devletin rant yaratma gücünün bu kez daha geniş bir toplumsal kesime dağıtması ve kendi bürokrasisi üzerinden devleti yönetme gayretidir.

ÖNCELİK DEVLET DEĞİL TOPLUM

Oysa devlet geleneği güçlü olan bu topraklarda; devlet özünde otoriterdir ve onu denetlemediğiniz ölçüde sizi kendisine benzetir. Bürokrasi içinde yaşanan iktidar kavgası çıkar ortaklığı koalisyonun bozulmasıdır. Ve mücadeleden Türkiye"nin demokratikleşmesi çıkmaz.

Bu kavga, devlet bizim olsun, devleti biz yönetelim anlayışı özünde devleti kutsayan bir anlayıştır ve şu mantığa dayanır; "Devlet özünde iyidir. Bugüne kadar devleti yanlış insanlar yönetti. Biz iyi insanlarız ve biz devleti iyi yönetiriz".

Oysa hedef, siyasal olanın alanını genişletmek, devletin alanını daraltmak, onu toplumun hizmetine sokmak olması gerekirken tersine devleti ele geçirmek anlayışı kabul edilebilir değildir. İktidarın, karşı taraf olarak tanımladıklarının tasfiye edilerek yerlerine kendine yakın olanları ataması devleti demokratikleştirmemektedir. Yapılması gereken devleti denetlenebilir hale getirmek ve tarafsızlaştırmaktır. Referansını dinsel tercihlerde almayan gerçek bir laik devletin yolunu açmaktır.

Aksi ise toplumsal meşruiyeti olan bir iktidar tarafından yapılsa bile millet söylemi üzerinden devleti ele geçirmek ve devlet otoritesini tahkim etmekten başka bir şey değildir.

twitter.com/murataksoy
10 yıl önce
Neden devleti ele geçirmeye çalışıyorsunuz?
Aydınlık"ın Yönetmeni: "Ergenekon, Hayırlı Olacak"
Herkesin bildiği sır!
Bir cevap: İstanbul İslamcıları İslam’dan bakarak yeni bir demokrasi keşfettiler
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru