|
Yan yana değil birarada yaşamak

Son üç haftadır yaşadığımız olaylar, son yüzyılda başta bölünme korkusu olmak üzere bazı korkuların aradan geçen kuşaklara, değişen iktidarlara rağmen değişmediğini görmek açısından ilginç oldu.

Bu tür korkuların temeli güvensizlik ve toplum olamama halinin yansımasıdır. Toplum olamama hali, açık biçimde ortak bir değerler kümesi üretilememesi halidir. Yani farklılıkların bir arada değil yan yana yaşadığı durumdur toplum olamama hali. Cumhuriyetin üretemediği toplumsallığı ne yazık ki hala üretebilmiş değiliz. Galiba bugün de sorunumuz bu.

Cumhuriyet''in kurulması ''devlet''in, ''ulus'' kurgulaması şeklinde tezahür ettiği için tanımlanan vatandaşlık, toplumun tümünü kucaklamak yerine ''kurucuların'' kendi meşruiyetini toplumsallaştıracak bir kimlik işlevini gördü. Osmanlı''nın millet sisteminin dayandığı heterojen toplumun simetrisi olarak inşa edilen ''laik/Türk'' vatandaş tipolojisi, toplumdaki tüm farlılıkların kamusal alandan özel alana sürülmesi ile sonuçlandı.

Cumhuriyetin tanımladığı kamusal alan, Kürtler, muhafazakârlar ve Aleviler başta olmak üzere ''laik/Türk'' kimliği üst kimlik kabul etmeyen herkese kapandı. Kamusal alanın devlet tekeline alınması siyasetin de devlet tekeline alınması anlamını taşıdı.

Çok partili hayata geçiş kamusal alanda bir çoğulculuğa yol açsa da; bu çoğullaşma kalıcı olmadı. 1960 ve 1980 darbeler, 1971 muhtırası kamasal alanda oluşmaya başlayan farklılığın yeniden devletin asli kimliği ile tahkim edilmesi ile sonuçlandı.

2002''de AK Parti ile başlayan dönem, makro düzlemde kamusal alanın yeniden toplumsal farklılıklara açılmasının başlangıcı oldu. Bunu tarihsel koşulara bağlayanlar olsa da, AK Parti''nin siyasal tercihlerinin ve iradesinin de bunda önemli oldu.

AK Parti iktidarına karşı, bu tarihe kadar devletin sunduğu imtiyazları kaybetmek istemeyenler oluşturduğu koalisyon tarafından pek çok girişim yapıldı ama hiçbiri başarılı olamadı. AK Parti''ye yönelik siyaset dışı girişimler başarısız oldukça AK Parti oyları yükseldi.

AK Parti''ye karşı bir tür son direnç yılı olan 2007''de e-muhtıradan Cumhuriyet Mitingleri''ne karşı pek çok girişim oldu. AK Parti, tüm bu girişimleri ''demokrasi koalisyonu'' ile aştı. AK Parti''nin özgürlükçü, liberal ve demokratlarla kurduğu demokrasi koalisyonu, aynı zamanda Yeni Türkiye sürecinde kamusallığın çoğulculuğu açısından önemli bir adımdı. Bu adım, AK Parti''ye kuşku ile bakan farklı toplumsal kesimler ile temas açısından da önemli bir kanal oldu. AK Parti içine katılan farkı siyasal aktörler, partinin kendi tabanından daha geniş kitlelerle buluşmasına kapı açmıştı. Bu süreçte siyaseten güçlenerek çıkan AK Parti''nin anayasa değişikliği referandumunda yüzde 58''lik ''evet'' oyu yakalamıştır.

Ancak AK Parti, beklentimin tersine 2011 seçimlerinde, 2002''deki kuruluş kimliğine dönerek –istisnalar ve fonksiyonel tercihler dışında- farklılıkları dışarda bırakan bir tercih yaptı. Bu tercih sadece parti kimliğini tahkim etme değil aynı zamanda 2002''de başlayan kamusal alandaki heterojenleşmenin sonunun başlangıcı oldu.

AK Parti''nin bu tercihi kendi içinde siyaseten tutarlı ve anlamlı olabilir ama geçiş döneminde olan bir Türkiye için bu tehlikeli olmuştur. Çünkü toplumsal talepleri siyasete kanalize etme konusunda AK Parti, yelpazenin bir tarafında yalnızdır. Bu yüzden AK Parti''nin yapması gereken homojenleşme değil tersine 2007''de kurduğu demokrasi koalisyonunun genişleterek devam ettirmesi idi.

Bugün gündelik hayatımıza bile sirayet eden bir homojenleşme arayışının hızlanması ''güçlü olma, gücü hissettirme'' duygusunun yansımadır. Homojenleşme gücün gösterisi açısından sonuç verebilir ama ortak gelecek kurma konusunda işlevsizdir.

Bugün karşımıza toplum olamama hali olarak ortaya çıkan durum budur; tek kimlikli bir kamusal homojenizasyon, farklı olanların kamusala alandan özel alana itilmesi. Oysa ''kurucu parti'' olarak AK Parti''nin yapması gereken toplumdaki farklılıkları kapsayacak yeni bir vatandaşlık ve üst kimlik üretmek olmalıydı.

Toplumdaki farklılıkların kamusal alanda ''yan yana değil birarada yaşamasının'' temel koşulu ortak bir üst kimlik ve değerler sitemi üretmekle mümkün olur. Toplumsallaşma ancak böyle mümkün olur. Çünkü, ortak gelecek ancak farklı olanların bir arada yaşamayı ve ortak karar almayı zorunlu bir tercih olarak karşımıza çıkarır. Bu siyaseten zor olan ama toplumsal özgürlük alanının ve kamusal alanının genişlemesi anlamını taşır. Diğeri ise kolay olan ama kutuplaşmayı besleyen bir tutum olur ki, tercih etmediğimiz, eleştirdiğimiz budur.

twitter.com/murataksoy
Teşekkür:
Yeni Şafak''ta ilk göz ağrım olan Yorum sayfasını artık gazetemizin yazarlarından Cem Küçük yapacak. Bugüne kadar sayfaya yazılarıyla, görüşleriyle katkı sunan tüm yazarlarımıza çok teşekkür ediyorum. Hakkınızı helal edin.
٪d سنوات قبل
Yan yana değil birarada yaşamak
Uyanıp annemin yüzünü sevdiğimde başladı hayat
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?