|
Buhar olan her şey katılaşıyor

Yirminci yüzyılda kişilerle anılan rejimlerin hepsi buharlaşıp gitmiş, hiçbirinin ömrü yirmi birinci yüzyılı görmeye yetmemişti. Her biri uçup gitmiş, silikleşmiş, anlamını yitirmişti.

Leninizm, Stalinizm, Maoizm… Ve hatta, Kemalizm de… Hepsi bir önceki yüzyılda ömrünü tamamlamıştı. Sonuna izm eklenmemiş bile olsa, vakti zamanında, ülkeleri onların adıyla anılan, Ortadoğu ve Mağrip’teki Saddam, Mübarek ve Kaddafi rejimleri; Balkanlardaki Çavuşesku, Enver Hoca, Tito rejimleri de tarih olup gitmişti.

Katı olan her şey buharlaşıyor sözünde olduğu gibi, katı rejimlerin hepsi buharlaşmış, hepsi yirminci yüzyılda kalmıştı. Nazizm gibi Hitlerle; Faşizm gibi Mussolini ve Franco ile özdeşleşmiş rejimler de yirminci yüzyılda kalmıştı.

Latin Amerika’da Küba vardı ve Küba’daki rejim (Türkiye’de pek geçerli olmasa da) Fidel Castro’nun adından mülhem İspanyolca olarak “Castrismo” diye anılıyor, taraftarlarına da Castrista deniliyordu. Castro’nun ölümüyle beraber o da buharlaşıp gitti. Zaten Castro da vasiyetinde “heykellerimi yapmayın, adımı sokaklara vermeyin” dedi.

Bildiğim kadarıyla, bugün dünyada hâlâ bir insanın adıyla anılan yegâne rejim var; Venezuela. Bilen bilir, Venezuela’nın resmi adı İspanyolca República Bolivariana de Venezuela’dır; yani Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti. Eski devlet Başkanı Hugo Chavez, anayasa değişikliğiyle ülkenin adını bu şekilde değiştirmiş ve “Bolivaryanizm” ile Simon Bolivar’ın Büyük Kolombiya idealini yeniden canlandırmak istemişti (Bolivarcılık konusuna başka bir yazıda değineceğim).

Ancak, şunu görmek lazım… Tarih, her zaman ileriye doğru yol alan bir otobanda ilerlemiyor, tarihin pek çok virajı, pek çok u dönüşü var ve Avrupa tarihi bugün o virajlardan, o u dönüşlerden birini gerçekleştiriyor.

Karl Marx’ın “Komünist Manifesto”sunda geçen “katı olan her şey buharlaşıyor” sözüne atıfta bulunmuştum, Marx aynı eserin giriş cümlesinde şöyle diyordu: Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor, komünizm hayaleti…

Evet, Avrupa’nın üzerinde bir hayalet dolaşıyor, ama bu kez komünizm hayaleti filan değil, ırkçılık hayaleti…

Avrupa’da bir süredir insani değerlerin buzul çağı yaşanıyordu. İç içe geçmiş halkalar şeklinde yabancı düşmanlığı, Müslüman düşmanlığı ve Türk düşmanlığıyla beslenen Avrupa’da, bu kez de buharlaşan katı rejimler, buharlaşan ırkçı görüşler yeniden katılaşmaya, yeniden hortlamaya başladı.

Hollanda’daki siyasi partiler, bütün argümanlarını Türkiye düşmanlığı üzerine bina etmişlerdi, sonuç ırkçı partilere yaradı, Hollanda’ya değil; 200 günden fazla zaman geçmesine rağmen Hollanda’da hâlâ bir hükümet kurulamadı.

Almanya, Hollanda seçimlerinden ders alabilirdi, ders almak yerine kopya çekmeyi yeğledi. Almanya’nın en büyük iki partisi dahil olmak üzere, tüm partiler, seçim propagandalarının merkezine Türkiye düşmanlığını yerleştirdi; sonuç ortada… Seçim sandığından Nazizim çıktı. Neo-Nazi partisi AfD'lilerin parlamentoya girecek kadar oy almasıyla birlikte daha önce güçlü bir sosyal taban bulan Nazizm siyaseten ete kemiğe büründü.

İkinci Dünya savaşından bu yana ilk defa bir Nazi partisi parlamentoya girdi. İlericilik iddiasındaki Avrupa’nın ve o Avrupa’nın lokomotifi olan Almanya’da takvimin yaprakları geriye doğru akıyor artık. Malum, Almanya, Avrupa’nın en başat ülkesi. Almanya nezle olursa, bütün Avrupa hapşırır.

Diğer taraftan, biz Kuzey Irak’taki referanduma kilitlenmiş ve Batı’nın Ortadoğu’daki haritaları yeniden şekillendirme girişimine kilitlenmişken, asıl çatırdama Avrupa’nın içlerinde meydana geldi; Katalonya, İspanyolların bütün engelleme girişimine rağmen, bağımsızlık emeliyle referandum gerçekleştirdi. Birkaç gün içinde bağımsızlıklarını açıklayacaklarını deklare ettiler ve daha şimdiden “Katalonya artık İspanya’nın iç meselesi değildir” diyorlar.

Hollanda’nın siyaseten kısırlaşmaşı, Almanya’da Nazizm’in ete kemiğe bürünmesi, Katalanların bağımsızlık girişimleri gösteriyor ki, Avrupa ırkçılık ya da mikro milliyetçilik cereyanlarıyla sarsılacak… Böl, parçala, yönet silahı geri tepip tetikçiyi yaraladı.

ABD ile birlikte, yıllarca doğudaki etnik meseleleri kaşıyan, terör örgütlerini kendine müttefik ilan eden, Irak’ı otonomlara, Suriye’yi kantonlara bölen Avrupa, diğer yandan “Avrupa Birliği” gibi bir ideali hayata geçirmeye çabalarken, kendi içindeki mikro milliyetçilikler yüzünden “hasta adam” haline dönüştü.

Benzer bir ırkçılık kasırgası “sınır bölünmelerini” gündeme taşımasa da 50’lerin ve 60’ların ABD’sinde olduğu gibi şiddetli bir toplumsal bölünmeye yol açan ABD’yi de etkisi altına almış durumda. Stratejileri dönüp dolaşıp kendilerini vurmaya başladı.

Batı liflerine ayrılıyor. İngiltere, liflerine ayrılmaya başlayan bu Avrupa’ya erken veda etmişti, ancak çözülme sadece kıta Avrupa’sıyla sınırlı kalmayabilir. Kimbilir, Katalonya’dan cesaret bulan İskoçya gibi bağımsızlık heveslisi ülkeler, “Hep denedin, hep yenildin. Olsun. Gene dene, gene yenil. Daha iyi yenil” sözünde olduğu gibi, yeniden bir bağımsızlık referandumuna gidebilir ve bu durum üzerinde güneş batmayan Britanya’yı da vurabilir.

Umarım, Avrupa adım adım çözülürken, “Almanya yenik düştüğü için biz de yenilmiş sayıldık” gibi bir durumu tekrar yaşamayız.

#Hollanda
#Küba
#Britanya
7 yıl önce
Buhar olan her şey katılaşıyor
Kültür’den Hikmet’e...
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...