|
Ayların sultanı geldi, gönül sarayı harap

Ramazan''ı ayların sultanı kılan vahyin o ayda inmeye başlamasıdır. Ramazan''ı Kur''an ayı olarak bilip tasavvuru, aklı, şahsiyeti ve nihayet hayatı Kur''an''la yeniden inşa etmek, Ramazan''la yüzden değil, özden ilişki kurmak demektir. Çünkü vahiy, ilahi bir inşa projesidir. Benzetmemizden yola çıkarak söyleyecek olursak Kur''an Allah''tan insanlığa gönderilmiş bir mektuptur. Bu mektupta insanoğlunun iki cihan saadetinin formülleri kayıtlıdır.

Allah''tan kendisine gelen mektupla yüzeysel ilişkiye girenle damardan ilişkiye giren bir olur mu? Bir başka ifadeyle, Allah''ın insanlığa gönderdiği mektubu yüzden okuyanla özden okuyan bir olur mu? Veya vahyin sadece zarfıyla yetinip mazrufunu, yani içini merak etmeyen kimsenin vahye karşı ciddiyeti hangi kategoriye girer?

Netice şuraya geliyor: Eğer insan ilahi bir inşa projesi olan vahiyle ilişkisini yüzeysel tutmuşsa, ibadetlerle ilişkisi de yüzeysel kalmaya mahkûmdur. Yani Allah''tan gelen mektup hükmünde olan vahyin sadece zarfına bakan, Allah''a yollanmış mektup hükmünde olan ibadetlerin içini de boş bırakacaktır.

Yapılacak şey belli: Ramazanı fırsat bilip onun varlık sebebi olan vahiyle candan yürekten bir ilişkiye girmek. Vahyin inşasına kendini açmak için, bedenin önceliğini akleden kalbe, iradeye ve ruha vermek. Orucun maksadının, işte bunu gerçekleştirmek olduğunu unutmamak.

Müslüman şahsiyetin ve İslâm medeniyetinin kurucu unsurlarından biri olan Ramazanın bu fonksiyonunu tekrar diriltmek onun Kur''an ayı olduğunu unutmamaktan geçiyor. İmha edilmiş Müslümanca algı dünyamız inşa ve ihya edilmedikçe, imha edilmiş beşeri coğrafyamız inşa ve ihya edilemeyecektir. Kavramlar sıhhatine kavuşmadıkça, eylemler sıhhat bulmayacaktır.

Eğer Ramazan gelir de vahiy gelmezse, Ramazanın ruhunu öldürmüş oluruz.

Nedeni açık. Çünkü vahiy, ayların sultanının konuk olacağı saray olan kalbimizi tahkim eden, orayı tamir ve inşa eden bir usta. Kalbimiz bu usta elinden geçmedikçe, orada sultanı ağırlamak ne mümkün?

Sultan gelir, hoş da gelir, fakat bizi hoş bulmaz. Ya boş bulur, ya da nahoş bulur. Bu Ramazan gibi bir imkânın öldürülmesi demektir. Düşünebiliyor musunuz, Allah biz insanlara Ramazan gibi muhteşem bir kredi açıyor, bizse onu çarçur ediyoruz.

Burada ölü ibadet, diri ibadet diye bir ayrım yapmak lazım.

Ölü ibadet amacını gerçekleştirmez. İnsanı sırtlanıp Allah''a yaklaştıran bir Burak değil, insanın sırtında bir yük olur. İbadetin amacı gerçekleşmeyince, insan ondan haz almaz. Onun tadı yürek damağına değmez. Baştan savılması gereken bir unsur gibi görülür.

Ayların sultanına, baştan savulması gereken bir unsur muamelesi yapmanın vahim sonucunu düşünebiliyor musunuz? Böyle bir hane sahibinden ilahi misafir neden razi olsun? Ramazan da olmayacaktır. O yürekte kalıcı bir tat bırakmadan kaçarcasına gidecektir.

Ya bir de tersini düşünün: Eğer sultana layık bir ağırlama yapılırsa, eğer hane sahibi tarafından memnun edilirse, bu kutlu konuk ev sahibini bir biçimde memnun edecektir. Onun gönlünü görecek, ona getirdiği sonsuz bereketten hak ettiği kadar bırakacaktır. O bereketle, çöle dönmüş yürekler göle dönecektir. O bereketle, açlıktan can çekişen ruhlar kendine gelecektir. O bereketle, iman ele, ayağa, göze, kulağa ve dile gelecektir.

15 yıl önce
Ayların sultanı geldi, gönül sarayı harap
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı