|
Bu çılgınlık nereye gider?

Meclis''in Cumhurbaşkanı seçebilmek için 367 üyeyle toplanması gerektiğine dair iddia da, Çankaya''nın muhtemel sahibinin profiline ilişkin irrasyonel kıstaslar da aslında aynı temel anlayışın tezahürleridir. Bırakın Cumhurbaşkanı olmasını, Başbakan, milletvekili, belediye başkanlığına bile tahammül edilemeyen; hatta aile yaşantısına varoluşsal itirazlar yöneltilen bir kişiye yönelik topyekün savaş sözkonusudur. Olup biten sahici bir Çankaya tartışması değildir. Bu ne bir muhalefet, ne bir uzlaşı talebi, ne de sınırları demokrasi tarafından çizilmiş bir oyunun sahnesidir. Evet, bu bir savaştır.

Öyle olduğu için de salvoları, hukuktan, Anayasa''dan, demokrasiden, teamüllerden deliller getirerek karşılamaya çalışmak bir açıdan anlamsızdır da. Zira, şimdi Cumhurbaşkanlığı''nı korunması gereken son kale olarak kuşatmaya çalışan güruhun; tam da bu “son kale” retoriğinden dolayı demokrasiyle, hukukla bir işleri olmadığı bilinmektedir.

Bugün, 367 şartını ileri sürenler yarın bu mania aşılırsa o zaman da, “uzun boylu olan ve geçmişte İstanbul''da belediye başkanlığı yapmış kişiler Cumhurbaşkanı seçilemez” diyebilirler. Gülmeyin, bunu diyebilirler… Nitekim, şimdi “uzlaşma” adına ileri sürülen görünürde makul öneriler aslında böylesi kriterlerden hiç de farklı bir amaç gütmemektedir.

Erdoğan muhaliflerinin büyük çoğunluğu, özellikle de kampanya lokomotiflerinin Çankaya''da görmek istedikleri yeni bir Sezer''dir.

Gerçek şu ki Türkiye''nin yeni Cumhurbaşkanı da ve muhtemelen daha sonrakiler de bir Sezer olmayacaktır, olamayacaktır. Bunu, Türkiye toplumunun tercihleri, ülkenin arzuladığı değişim ve nihayet tarihi akış sağlayacaktır. Yani, “tek partici, jakoben, içe kapalı, devletçi ekonomi yanlısı” anlayış, Türkiye''nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal gelişmenin kaçınılmaz bir sonucu olarak gerileyecek, sahip olduğu haksız iktidar alanının en azından bir kısmını terkedecektir.

Öte yandan gerilememesi mümkün de değildir zira; Türkiye''nin daha fazla GSMH''ya, daha fazla üretime, daha fazla yabancı sermayeye, daha fazla istihdama, daha zengin uluslararası ilişki trafiğine, daha çok spor başarısına, daha fazla patente vs. ihtiyacı vardır. Bu ve benzeri konuların herhangi birinde gerilemek demek, refahın azalması ve dolayısıyla ülkenin her açıdan yönetilemez olması demektir. Yani, “bölünmez bütünlük ve Cumhuriyet''in temel niteliklerinin güçlenmesi için” bu değişim eşiğinin atlatılması zaruridir. Bu da “Atatürk''ten çok Atatürkçülerin, laikçilerin ve çifte standart demokratların” sadece hak ettikleri iktidar alanında kalmalarını mecbur kılmaktadır. Kalmalıdırlar ve kalmayı içlerine sindirmelidirler zira öfkeleri, Cumhuriyet''e zarar vermektedir.

Şurası da hesaba katılmalıdır… Erdoğan veya bir başka Ak Partili''nin Çankaya''ya çıkmasına karşı göğüslerini siper edenler ve bu uğurda demokrasinin bütün kazanımlarını fedaya hazır olanlar daha da ileri gidebilirler. Çünkü, sonuçta feda etmekte oldukları kazanımlar kendi emeklerinin ürünü değildir. 367''yi dayatabilirler ve kesin neticeye ulaşıp ulaşamayacaklarını bile düşünmeksizin sadece bir mevzi kazanmak uğruna bile kaosu göze alabilirler. Aynı zihniyetin çok değil 10 yıl önce ülkenin ekonomik felakete gitmesi, bankalarının içinin boşaltılmasını göze alarak yaptıkları bir refaranstır.

Dolayısıyla bugün de parlamento tercihi hiçe sayılarak Çankaya üzerinden bir rejim krizinin göze alınması, öyle görünüyor ki ihtimal dışı değildir. Ama, Türkiye''nin geçirmekte olduğu demokratik transformasyonun vaadettiği geleceğin yanında bu çılgınlığın önemi yoktur.

Güvenli iktidar alanları içinde halka karşı hiçbir sorumluluk taşımadan, denetlenmeden, hesaba çekilmeden yıllardır aralıksız olarak sürdürülen bir iktidardan vazgeçmek istemeyenlerin çılgınlığını da anlaşılmaz değildir. Kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya oldukları iktidar alanı, sandıktan çıkan hükümetlerin sahip olduğundan daha güçlü ve konforludur.

Peki bu durumda ne olacak? Hiçbirşey…

Değişim ağır bir yüktür ve şimdi Erdoğan''ın o ağırlığı -ne yazık ki tek başına- sırtlamak gibi kaçınılmaz bir lider sorumluluğu vardır.

17 yıl önce
Bu çılgınlık nereye gider?
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’