|
“Bunlar” ve Ecevitler

Öğrencilik yıllarımda Ankara Bahçelievler''de kaldığımız ev, DSP Genel Merkezi''nin tam karşısındaydı, penceresi parti binasına bakıyordu. Şiddetli depolitizasyona rağmen ağır bir siyasi atmosferin içinde yaşıyorduk. Türkiye''nin 12 Eylül''ün kurşuni ağırlığından kurtulup demokrasiyi solumaya çalıştığı yıllarda o bina belki de en önemli yerlerden birisiydi. Çünkü orası, hem 12 Eylül''e, hem de eski partisi CHP''ye muhalif bir adamın; Bülent Ecevit''in asla kırılamayacak inadını temsil ediyordu. Ancak o kırılmaz inadına rağmen Ecevit, 1987 seçiminde umduğunu bulamayıp barajın altında kalınca siyaseti bırakma kararı almıştı. O veda konuşması benim için her açıdan unutulmaz bir hatıraydı.

Partinin önünde, çoğu Zonguldak''tan gelen küçük bir kalabalık, “baba bizi bırakma” deyip ağlaşıyordu. Ama Ecevit''in karşıtları tarafından bile hiç olmazsa bir parça sevildiğinin ispatı bence o günkü veda konuşmasıydı. Ülkücü görüşleriyle bilinen bir arkadaşımız bile heyecana gelmiş avazı çıktığı kadar bağırıyordu: “Halkçı Ecevit.... Başbuğ Türkeş!”

Ne var ki herkes Ecevit''ten tarihi bir konuşma beklerken o, konuşması boyunca sürekli eşini savundu ve “Bir hesabı olanlar oklarını bana çevirsin, Rahşan hanımı bıraksınlar” dedi.

Rahmetli annem kurtulamadığı kenserin tedavisi için Ankara''daydı; o, babam ve ben kalabalık arasındaydık. “Ne hoş” dedi. “Belki siyasi hayatının son konuşması ama o sadece eşini savunuyor!..”

Sonra... Sonrası malum. Ecevit geri döndü ve 12 yıl sonra Türkiye''nin başbakanı oldu. Ne yazık ki Bülent bey''in kariyerinin bu son zirvesi, Türkiye''nin en talihsiz dönemlerinden birisi olarak kayıtlara geçti. Yaşlıydı, yorgundu, yalnızdı... Belki de bu halleri onu hepimizin gözünde sempatikleştiriyor, kimbilir.

Zira şimdi kimse onu öfkeyle hatırlamıyor, hatta kimse kızamıyor bile...

Uzun siyasi hayatına rağmen geride güçlü eserler bırakamadı ama “dürüst, mütevazı politikacı” mirası sevilmesine yetti. “Oy başka sevgi başka” denilebilecek bir kişilikti.

İşte bu yüzden Rahşan Hanım''ın cenazesinin defni için takındığı tavrı onaylamak mümkün değildir. “Cenaze Cumartesi günü defnedilsin. Çünkü bunlar (hükümet) hafta içi memurların katılmasına da izin vermezler...” sözünü acılı anda sarfedilmiş bir sürç-i lisan olarak görebilmek de hiç mümkün değil. Değil çünkü, aynı Rahşan Hanım “çok sevdiği, elini elinden ayırmaya kıyamadığı eşi” hastanede ölümle pençeleşirken de yine “bunlar”a karşı siyasi hareket için yollara düşmüş ve ne yazık ki gördüğü kayıtsız muameleyle Ecevit''in zaten aktüalitesini kaybetmiş siyasi mirasını biraz daha eskitmişti.

“Bu ne öfke, bu ne düşmanlık?” diye sormanın ne kadar zamanı bilemiyorum ama siyasetin böyle bir tarafı da maalesef var. Hele, Rahşan hanım kendisi bu polemiğe pek gönüllüyken.

Ama herkesin, siyasi rakiplerinin bile az ya da çok sevdiği eşinin cenazesini “bindirilmiş kıta”larla kaldırmak; töreni Ecevit''e yönelik sempatiden koparıp, artık pek taraftarı kalmayan fikirlerinin gösterisine dönüştürmek istiyorsa yanlıştır.

Öte yandan, Rahşan Hanım''ın “bunlar” dediği hükümet, Ececvit''in ne siyasi rakibi, ne de düşmanıdır. Hatta, hükümetin onun için özel yasa çıkartmaya kadar varan içten ilgisi bir vefa örneği olarak takdir edilmelidir de.

Çevresi, dostları Rahşan hanımı bu yanlıştan vazgeçirebilmeliydi. Ama belli ki onlardan bazıları da “bunlar”a karşı bir gösterinin iyi olacağını düşünmüşler. Şimdi... Mesele o malum cümleyi duymak ise herkesin içi rahat olsun, merhumu da rahat bıraksın: Türkiye laiktir, laik kalacak!

Ecevit ne düşünürdü bilemeyiz ama kimse tabutu herkes tarafından taşınabilecekken, yalnız bir kesim tarafından sahiplenilmeyi istemezdi herhalde...

17 yıl önce
“Bunlar” ve Ecevitler
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?