|
Abdüllatif Bey"e...

Karar açıklandığında en çok, ne hissettiğini merak ettim.

''O an'' ne düşünmüştür acaba?

Serinkanlı duruşunu muhafaza etmiş midir?

Yoksa “Ne olacak şimdi?” diye, bir ikbal sorusu mu belirmiştir zihninde?

“Nerede yanlış yaptım?” diye sormuş mudur kendine?

Zamanı geri almayı dilemiş midir mesela?

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç kararı açıklarken…

Neredeyse yedi düvelin antidemokratik bulduğu, uyduruk google davasını, ''ama''lı çıkışlarla izaha kalkıştığı için;

“İnanmakta zorluk çekiyorum” dediği Ergenekon''a komik mazeretler ürettiği için;

düpedüz dolduruşa geldiği için;

şövalye edasıyla çekildiği partisinin karşısına, bir ''bölen'' olarak çıktığı için;

düşenin üzerine basmakta beis görmediği için, az da olsa pişmanlık hissetmiş midir acaba?

Merak işte!

Ona hiç kimse; şarabın tadından gayri her şeyini bilmenin;

eşinin başörtüsüne mesafelenmenin;

Nazım''dan, Ahmet Arif''ten dizeler döktürmenin;

Marksizm''in sunduğu düşünme biçimini düstur edinmenin;

kendini azıcık komünist hissetmenin başka…

ve fakat liderliğin bambaşka bir şey olduğunu söylememiş midir?

Bir Allahın kulu; lider olmak elektrik ister, enerji ister, ışık ister, söylemesi ayıp farklı bir zekâ ister dememiş midir?

Bir tek dostu kulağına; bu halkın gön soyucusundan, göz oyucusundan, puslu havada iş tutanından hiç mi hiç hoşlanmadığını fısıldamamış mıdır?

Siyaset mühendislerinin biçtiği kumaştan; en fazla bir İlhan Kesici, yarım buçuk Mehmet Ali Bayar, en iyimser tahminle azıcık rahmetli İsmail Cem çıkacağı, hiç hatırına gelmemiş midir?

Abdüllatif Bey''in hatırlaması gereken ne çok şey var oysa!

İlki şu…

Bu ara dönemlerde türeyen şaibeli destek, öyle ''nar'' gibi ''bir iken bin taneye'' dönüşmez.

Puslu dönemlerde ustaca seçilen bir ''sırt'', bin tane tuhaf el(!) tarafından önce sıvazlanır, tamam!

Ardından cilalanıp kaşla göz arasında arenaya şutlanır, tamam!

Ama sonra…

Sonrası hep aynıdır, final asla değişmez…

Sıvazlanan sırtın sahibi dönüp arkasına baktığında ne görür?

Kocaman bir ''HİÇ''!

Son günlerde bu konuyu düşünürken, gözümün önüne bir fotoğraf karesi geliyor nedense!

Hani geçenlerde Ankara''da bir tören vardı.

Bir köftecinin açılış töreni...

Beyefendi de oradaydı.

Yok, o gün orada yalnız değildi.

Ergenekon sanığı Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün yanındaydı.

Aynı kurdeleye, birlikte makas attılar.

Abdüllatif Bey orada bile, hala yeni oluşumdan dem vurdu.

''Parti kurma çalışmamız artık son aşamasına geldi” dedi.

Heyhat!

Kapatma kararından önce de; “Bu ortamın yenilenmesi, kısa zamanda tasfiye edilmesi lazım. … Sanki bir kaos ortamı var. … Şimdi üniversite hocasıyım ama benim için tekrar siyaset görünüyor” benzeri cümleler kurmuştu.

Anlayacağınız eskisi, yenisi farketmiyor…

Bu cümlelerin hepsi, Abdüllatif Bey''in girdiği yolda, direksiyonu hala aklıselime çevirmediğini, belki de çeviremediğini gösteriyor.

Geçelim bunları…

Ben hala o açılıştayım.

Siz de o fotoğrafa dikkatlice bakar mısınız?

Abdüllatif Bey o karede sanki, ''HİÇ''den bir adım öncesinde gibiydi.

Nasıl söylesem çokça yalnız, hayli dağınık…

Gel de söyleme…

Nerden nereye!

16 yıl önce
Abdüllatif Bey"e...
Memurun derece yükselmesinin maaşına etkisi
Öcalan’a Kandil darbesi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar