|
İcrâ, yargı, yasama

Dünkü yazımızda Meclis''te yaşanan arbede üzerinde durduk. Özellikle de son hadise vesilesiyle TBMM''nin, siyaset kurumunun ve siyasî partilerin aşırı bir itibar kaybıyla karşı karşıya olduğuna işaret ettik.

Buradan hareketle, hangi siyasî partinin, son müessif hadiseyi nasıl değerlendirdiğini gönül huzuruyla izliyorsunuzdur sanıyorum Başbakan''ın, ana muhalefetin, DYP ve MHP''nin açıklamalarını şöyle bir düşünün isterseniz.

Burada size iki küçük not: ANAP, bu konuda hâlâ susuyor!.. Genelde ANAP böyledir zaten!.. İkincisi ise Recai Bey''in, konuya ilişkin açıklamalarından ziyade, Cumhurbaşkanı''nı ziyâret fikri!.. Bu fikir, son müessif hadiseyi kendisine vesile edinse bile; içine girdiğimiz hafta bakımından, son derece iyi hesaplanmış bir teşebbüs değeri taşımaktadır.

Parlamenter sistem buharlaştı

Benim açımdan, diğer siyasî parti liderlerinin yaptığı açıklamalar hep bir lâf u güzâftan ibaret!.. Hata iktidarın mı, muhalefetin mi? Meclis''e silâhlı girişlerin engellenmesi, Ecevit''in ileri sürdüğü, Meclis kürsüsünün konumu vs. Yani bütün bunlar boş şeyler.

Zira Türkiye''de parlamenter sistem karşılıklı inatlaşmalar ve karı-koca kavgaları arasında kendisini helâk ediyor da, kimseler bunun üzerinde durmuyor. Son hadise olsun, bundan öncekiler olsun; bu tür çekişmelerden Türkiye kamuoyu iyice bîzârdır. Nitekim, iktidar veya muhalefetten kimin haklı olduğu yolundaki tartışmalardan hiçbir sonuç çıkmaz. Hangi tarafın sesi daha çok çıkarsa çıksın, netice değişir mi? Üstüne üstlük, toplumun siyasete, Meclis''e ve siyasî partilere olan güvensizliği ha bire artmıyor mu?

Öyleyse burada yatan temel nedeni iyi tesbit etmek ve, o yoldaki çözüm arayışlarına hız vermek gerekiyor.

Buradaki temel sıkıntı, doğrudan doğruya Siyasî Partiler Kanunu''nda yatıyor. Dolayısıyla problemin Siyasî Partiler Kanunu''na ilişkin taraflarına, önem sırasına göre işaret edelim:

İlk elde bu kanun, aşırı bir lider oligarşisini esas alıyor. Türk siyasî hayatında parti liderlerinin otoritesi, kamu idarelerindeki yetkilerin de ötesinde. Nitekim kamu görevlileri, âmirlerinin hatalı emirleri karşısında, bazı hukukî haklara sahiptirler. Meselâ idare mahkemesine gidebilirler.

Siyasî parti üst yönetimi ve liderler karşısında, milletvekillerinin böyle bir hakları yoktur. Onlar hangi kararı alırsa, milletvekili ona uymak zorundadır. Aksi halde, önümüzdeki dönem milletvekili seçilemezler. Bu açıdan son iç tüzük krizini bir düşünün!.. İktidar milletvekilleri "evet"; muhalefet milletvekilleri de "hayır oyu" kullanmak mecburiyetinde değiller mi?

İcra ve yargı güçlü, yasama meflûç!..

Buradan bir adım daha ilerleyelim:

Bizim parlamento tarihimizde, muhalefetin teklif ettiği herhangi bir yasa tasarısının kanunlaştığını göremezsiniz. Neden? Nedeni şu ki, iktidarın onaylamadığı hiçbir yasa tasarısını, bu Meclis''ten geçirmek mümkün değildir de ondan.

Bu bakımdan TBMM''nin; Siyasî Partiler Kanunu ve İç Tüzük nedeniyle, iktidardan bağımsız bir iradesi asla mevcut olamaz ve olmamıştır. Meclis Türkiye''de hangi dönem olursa olsun, iktidarın emir kulu mesâbesinde çalışır ki, bunu kimse unutmasın.

Dolayısıyla Siyasî Partiler Kanunu''nun grup kararlarına ilişkin liderlere ve partilere tanıdığı haklar behemehal sınırlandırılmalıdır. Milletvekilleri liderler karşısında Meclis de hükümetler nezdinde bağımsızlığına ancak o zaman kavuşabilir. Siyasî tarihimizde, ilk Meclis''in yetkileri hükümetten fazla idi. Daha sonraları, Meclis ve milletvekilleri, hükümetlerin yani icrânın karşısında âdeta buharlaştılar.

Durum böyle olduğu için, son krize ilişkin tartışmalardan hayırlı bir sonuç çıkmasını kimse beklememeli. Nitekim bu krizde, her iki tarafın haklı olduğu yanlar var. Fakat bu hakları teslim etmekle, ortadaki sorunun çözümü asla mümkün olamaz.

Baltayı taşa vurmak!..

Böylesi krizlerde hangi siyasî parti kendini aşar da; ciddi öneriler geliştirir ve bunları topluma karşı açıkça taahhüt eder; işte o parti geleceğimize bir ışık yakmış olur. Zira toplumun aradığı, evinsiz tartışmalardan ziyade bu tip çözüm önerileridir. Böylesi yaklaşımlar, bir yandan siyasal temsilcilerimizi lâyıkı oldukları bir saygınlığa eriştirir, Meclis''i bağımsız bir güç seviyesine yükseltir; öbür yandan da toplumun özgüvenini alabildiğine takviye etmiş olur.

Bugünkü durumda TBMM; icra ve yargı gücünün yanında, tam bir zavallı konumunda. Benim kanaatim Sayın Cumhurbaşkanı''nın, müsait bir fırsatta, bu sorunu dile getireceği şeklindedir.

23 yıl önce
İcrâ, yargı, yasama
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
* Savaş gölü Akdeniz… * Dinler, medeniyetler, imparatorluklar evi, tarihin en büyük güç savaşına sürükleniyor. * Suriye, Doğu Akdeniz ve Ege.. Yakında adalar ve Boğazlar krizi patlar! * Peki ya Kanal İstanbul? Libya’dan İskenderun’a tek bir savunma hattıdır..
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!