|
Doğu"nun tarihi -II-

Tarihte Kürtlerle Türkleri uzun asırlar içerisinde yan yana düşüren, onları ortak bir paydada birleştiren, kader tayin edici kritik bazı zamanlar vardır. Burada kasdettiğim, iki toplumun, bilinç altında yer eden temel bazı sâiklerin mevcudiyetine işarettir.

Bireyin ve toplumların bilinç altına yerleşmiş temel motifleri iyi yakalayamazsak; ne insanı, ne de toplumları kavramak mümkün olur. Yüzeysel tasvir ile, derin kavrayışların farkı da zaten burada yatar.

Bir ıztırabın kökleri: Yemen-Muş

Bu açıdan yaklaştığımızda, dün işaret ettiğim Doğu Anadolu''daki Ermeni-Kürt-Türk kapışması, Kürt ve Türk unsurlar açısından iyi okunmak gereken hadiselerdir. Bu hadiselere bugün biz, tarihî ve siyasî bir nazarla yaklaşıyoruz. Hem tarihçiler, hem siyasîler, hem de batılı güçler!.. Halbuki hadisenin, bunun çok daha ötelerinde bir anlamı ve anlam katmanları bulunmaktadır. Meselâ Türkçede ve Kürtçede, "kâfir" kelimesinin dışında, daha başka bir kelime vardı. Kâfir''in daha bir şeddelisi demek olan bu kelime "dığa"dır ki, bu kelime ile doğrudan doğruya Ermeniler kastedilir. Ama zulm eden, kadına kıza tecavüz eden, insanlık dışı davranışları simgeleyen bir kelime. İşte bu kelime, asıl anlamını, doğuda yaşanan o trajik zamanlarda kazandı. Siz sayın ki "gâvur" lâfzının, "domuz" lâfzının daha ötesinde bir nefret ve istihkar anlamı yatıyor kelimenin ruhunda.

İster istemez burada iki kavrama daha işaret etmem gerekiyor. Kürtler şâire, "şaare" diyor. Bir de ezgili-hikâyeler anlatan, yani bir nevi uzun destan-hikâye söyleyicileri vardır o bölgelerde. Bunların adı "şaare" değil, "deng-bej"dir. Ahmedi Hani''nin, Siyâmend''in hikâyeleri gibi!.. İşte Doğu Anadolu''da anlatılan ezgili-hikâyelerin yüzde onu aşk hikâyesi ise, siz sayın ki yüzde doksanı da, Ermeniler tarafından Van''da, Bitlis''te vs. müslüman halka revâ görülen zulümleri anlatırlar. Bitmez tükenmez bir ağıt, yas ve çaresizliktir bu hikâyeler. Doğu türkülerinin "zalım"ları, çaresizlik içinde "kurban!.." yakarışları; o gün yaşanmış bir trajediye, mızrabın teli gibi hâlâ vurur durur. Fakat çokları bunları bilmez ve duymazlar.

Dolayısıyla Ermeni katliamları, Kars''tan Güney Doğu''ya kadar, bölge halkının bilinç altında ikinci bir Yemen mesabesindedir. Zaten Yemen''le Muş, birbirine hem akraba, hem de tarihî birer ıztırap kafiyesi değil midir?

İttihatçılar-Kürtler elele

Öyleyse şimdi burda duralım ve bazı hükümlere ulaşalım:

Eğer İttihatçılar o tarihte, o riskli tehcir/Ermeni sürgün kararını devreye koyamasalardı ne olurdu? Olacağı şu idi ki, Doğu Anadolu''nun bütün halkı, aynen Balkan Türkleri''nin yaptığını yapacak, bu sefer daha batıya yöneleceklerdi. Bölge bütünüyle Ermeniler''e kalacak, dolayısıyla Ermeni devleti daha rahat kurulacaktı. Zaten İttihat ve Terakkinin sürgün kararı öncesinde bu süreç başlamış değil miydi? Dolayısıyla burada asıl söylemek istediğim; Kürtler ve Türkler''in, ortak yaşama ve iç içe geçme durumu, mecburen daha erken bir zamanda gerçekleşmiş olacaktı.

Öyleyse, Rus-İngiliz-Fransız emperyal parantezine düşen Ermeniler, tarihî bir kumar oynadılar ve kaybettiler. Kaybettiler ki Kürtler, bugünkü toprak ve yurtlarında hâlâ yaşayabiliyorlar. Aksi halde, 1948''de Yahudiler''in dört milyon Filistinli''yi yurtlarından sürgün ettiği gibi, Kürtler de böyle bir sürgüne mecburen maruz kalacaklardı.

Bu hadiseyi isterseniz bir başka açıdan daha düşünelim. Diyelim ki, İttihat ve Terakki iktidarı Ermenileri tehcir etmese, Ruslar da onlara bağımsızlık vaad etmese idi!.. Daha daha bugünkü Doğu''da, Ermeni nüfus hâlâ yaşıyor bulunsaydı, o zaman ne olacaktı?

Olacağı söyleyelim size: O topraklardaki Hristiyan Ermeni nüfus, bugün itibariyle, yaklaşık on milyona yaklaşacaktı. Tedhiş eylemleri hâlâ devam edecek ve iki halk, gene birbirinden ayrışacaktı. O halde de ya Kürtler bütünüyle Batıya sürülür, ya da oldukça güneye kayarlardı. Benim kanaatim, cazibe merkezi dolayısıyla bu kayış, doğuya değil batıya olurdu gene de.

İttihatçılar ve Ermeni kumarı

İyi düşünülürse; bu faraziyenin altından ne Türkiye, ne de bugünkü Kürtler asla kalkamazlardı. On milyona varan bir hristiyan nüfus asla devletsiz kalmaz, Batılı hegemonik güçler de bu sonucu hasıl etmeden rahat durmazlardı.

Bu bakımdan Cihan Savaşı''nın en civcivli zamanında, yani 1915''te Kürtlerin feryat ve figanı makes buldu da; ne bizim, ne de resmî tarihin asla benimsemediği İttihatçılar, böylesine riskli/tarihî bir strateji geliştirip uygulayabildiler. Bu halde Doğu halkı da, Abdülhamid Han''ın ilk yıllarından itibaren çektiği bir zulme karşılık olarak, İstanbul hükümetinin bulduğu kalıcı çözümün değerini, şuuraltı itibariyle asla ama asla unutmadı. Dolayısıyla 93 Harbi''nden ve Berlin Anlaşmasından (1878) 24 Nisan 1915''e kadar devam eden bu süreç; Ermenilerin ebedî kaybı ile noktalanırken, Türk ve Kürt unsurların sürüp gelen dayanışmasının yeniden teyidini sağladı. Kürtler ve Türkler için, kader tayin edici iki-üç dönem daha vardır ki, onları da siz düşünün bakalım.

23 yıl önce
Doğu"nun tarihi -II-
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı