|
Af(e)rin!.

Sadece iki-üç maddede bitecek analizleri, Batı ile kurdukları kadim bağı iç politikanın kısa vadeli geleceğine yönelik umutlarıyla tokalaştırarak, Ankara’yı ‘terör koridoru’na gömme sevdalılarını izliyor/okuyoruz hem haber programlarında hem köşe yazılarında...


“Üç madde”yi de metafor olarak yazmadım, gerçekten üç;
I.
ABD bugüne kadar Suriye’deki meşruiyetini ‘DAEŞ’le mücadele’ üzerinden izah ve kabul ettirdi. Şimdi DAEŞ yok ve buradan gitmesi gerekiyor. Nitekim, Şam yönetiminin ilk duyduğunuzda ağır gelen, “Türkiye’nin Suriye’deki varlığı saldırganlık, ABD’nin varlığı işgal” açıklaması tekrar okunup, “kullanışlı yönleri” üzerinde çalışılmalı. Kullanışsız yönü içeridir. Ankara bunu fark etti!

Son tahlilde ABD’nin söylediği şudur: “Gitmiyorum! Suriye’de kalmaya devam edeceğim. Kalma sebebim -artık- İran’dır!” O İran İsrail’dir. Esasen DAEŞ de İsrail’di. İşte PKK/YPG/PYD de başından beri İsrail’di, şimdi de öyle...

II.
Perşembe günü Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov şöyle dedi: “ABD tarafından duyurulan Suriye’nin Türkiye sınırında bir ‘Sınır Güvenlik Gücü’ kurulması, ülkenin toprak bütünlüğünü bozma amacı taşıdığını düşündürmektedir.” (Sputnik.)
III.
Bu açıklamadan bir kaç saat sonra Türk Dışişleri Bakanı şu açıklamayı yaptı: “ABD ve Batı’nın şu konuda dürüst olması gerekiyor; Suriye’yi bölmek mi istiyor, toprak bütünlüğünü mü istiyor?” (AA.)

Bu eş zamanlı eş aklın, Tahran ve Şam yönetimleri tarafından da paylaşıldığı açıktır.

TERÖR ‘ENCLAVE’I...
Türkiye’nin “terör koridoru” olarak tarif ettiği alan, ABD için
zamanla siyasi gerçeklik ve pazarlık unsuruna dönüşebilecek, bekçisi Pentagon olan
, “yabancı ülkelerle kuşatılmış terör bölgesi”dir.
Bu yüzden, Türk Dışişleri’nin ABD Maslahatgüzarı’nı davet edip, “terör örgütlerine verdiği destek” konusundaki fikirlerini bir kez daha “yüze” söyledikten sonra, ABD’nin 5000 Tır/2000 uçakla tahkim ettiği 30 bin kişilik sınır ordusu kurma adımını, “
savaş ilanı
” sayan yorumları aşırı sayamayız...
Kaldı ki, içinde bulunduğu koalisyonun aldığı karar dahi kendisine danışılmayan Ankara, 23 Ocak’ta Paris’te yapılacak ve İngiltere, Fransa, ABD, Ürdün, Mısır, S. Arabistan’ın katılacağı -bu haliyle ümitsiz- toplantıya Türkiye’nin
katılmasını Washington’un istemediğini
de biliyor.
Nihayet ABD/İsrail, Türkiye-Rusya-İran gibi bir kâbusu tuzaklamak için de Suriye’deki Rus üslerine “mini mermilerle” drone saldırıları yaptı, Ankara-Moskova arasında bir yanlış anlama yaratmaya çalıştı.
Tıpkı, düşürülen Rus uçağı ve öldürülen Rus büyükelçisi olayı
na “benzer” şekilde...

Kuşkusuz şu ‘şerhleri’ de eklemeliyiz: İran, ABD’nin Suriye’de attığı adımların önce İsrail’in güvenliğini gözettiğini biliyor. Bu yüzden sınır ordusu adımını Türkiye’yi bölgeye ‘davet ederek’ Tahran etkisini seyreltme/daraltma girişimi bağlamında da takip ediyor.

Nitekim, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani’nin, “Suriye topraklarının yabancı kuvvetler tarafından işgal edilmesine neden olan herhangi bir siyasi veya askeri eylem, bölge ülkeleri için tehdittir” sözleri bu bağlamda değerlendirilebilir.

Türkiye’nin derdi elbette bu değil ama üç ülkenin arasını bozmaya yönelik nifaka örnek sayılabilir. Tersine, Şemhani ile Türk muhatapları birbirine uzak değil, her zaman görüşülebiliyor!

ABD SURİYE’DEN DÜŞERSE!..
Gerçekten de ‘zor bilinmeyenli denklemlerin’ tuzaklandığı bir süreç yaşıyoruz ve adı geçen her ülke, diğerlerinin psikolojisini de takip etmek zorunda.
Stres alınganlıkları artırır.

Ankara-Moskova-Tahran, Suriye’deki YPG/PYD’nin geniş bölgeler üzerindeki kontrolünü destekleyen ABD savletleri karşısında yakınlaşırken, İran-Rusya ve Şam’ın Türk askerî harekatından memnun olmama ihtimali Batı tarafından yoklanıyor. Sorunlar şimdiye kadar Erdoğan-Putin arasındaki her telefon konuşmasında aşıldı ve Şam’dan da şimdi destek mesajları geliyor!

Bu gelişmeler sonunda eğer
ABD Suriye’den de düşerse, tarihinde ilk kez bölgedeki ağırlığını yitirecek
ve savunma hattını İsrail sınırına kadar, Doğu’da daha da geriye çekecek.

Diğer yandan, ABD yörüngesinden kopan bu terör grupları “Suriye barış sürecine” Rusya ve Esad tarafından katılmak istenebilir tezi/ümidi, Türkiye’de başta sol, liberal ‘entelektüel’ kesimler, HDP ve Güneydoğu’da son anlarını yaşayan örgüte serum bağlamak isteyenler tarafından besleniyor.

Beklenen Afrin operasyonu ile ‘Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin Ocak sonundaki Soçi zirvesinin sonuçları bölgede belirleyici olacak. O zamana kadar, ABD ve İsrail’den süreci bozacak saldırılar gelecek.

Açık, ABD’nin aklındaki, Suriye’yi yakın gelecekte bölünmüş tutmak, Suriye’de anlamlı bir bölgede toprak kontrol etmek, mümkünse hem Irak hem Suriye’deki bu arazilerin Türkiye manzaralı olmasını sağlamak.

Şuna benzetebiliriz, İran içindeki dalgalanmaların Suriye’deki etkinliğini kırmadaki payı ne ise Türkiye ve Rusya’ya yönelik gelişmeler de şu sıralar hep aynı çelmenin ayakları.

Türkiye sadece açıktan değil kapılar ardından da “müttefikini” uyarıyor. Şimdiye kadar, ‘Türkiye-ABD ilişkileri çöktü’ yazılmamasının tek sebebi, gözümüze inanmamamız. İnşallah anlarlar. Çünkü Ankara’nın kapısında şu an, ‘Güç, dediğini ifa etme iradesidir’ yazıyor.

İki kelime de askerlerimize; Şimdiden Aferin!

#Türkiye
#Afrin
#TSK
6 yıl önce
Af(e)rin!.
Karabağ Azerbaycan’dır… Tarihi tanıklık…
CHP’nin ‘kanlı’ istikrarı
Rüşvet Nizamnamesi
Karadağ’dan Kotar’a Balkanlar’ı yaşatan ruhun izini sürmek…
İkiyüzlü dünyanın 200 günü