|
Korku taraf değiştiriyor…

O kadar inanarak savunuyor ki, eldeki tüm veriler tersini gösterse de “acaba kazanabilir mi” şüphesine düşüyorsunuz. Daha pazartesi öğleden sonra, “seçimi kazandım” diye tweet attı. O da olmadı, direnerek Oval Ofis’ten çıkmayacağı da söyleniyor…

Savunma Bakanı Esper’in görevden alınması ve Pentagon’da bunun ardından yaşanan seri istifalar/atamalar, Çin ve Rusya’nın Biden’ı inatla tebrik etmemesi, İran nükleer stokları, El Kaide raporları, Suud Veliaht Prensi Salman’ın “kararlı eylem çağrısı”, Dışişleri Bakanı Pompeo’nun, “İkinci Trump dönemine geçiş kolay olacak” açıklaması, S.Arabistan-BAE-İsrail gezisine çıkması, Washington’da toplanan silahlı Trump destekçileri ya da İsrail Haaretz’in manşete çektiği, ‘Netanyahu İran’ı vuracak mı? Muhtemel değil ama Trump vurabilir’ haberleri toplandığında akla neler gelir?..

ABD Başkanlığı elbette uz-buz şey değil. Bu makam için güç odaklarının yapmayacağı hiçbir şey yok. Bu tamam. Ama asıl mesele, “küresel döngü”nün taraflarından biri olacak Biden’ın Trump’tan farklı nasıl bir Amerikan hakimiyeti planı kurup, yürüteceği?

ABD iç çatışmasının ana boyutu buradan besleniyor…

‘BÜYÜK SAVAŞ’ LAFLARI NEREDEN ÇIKIYOR?..

Biden başta ve dahil, ABD’de belli makamda olup da Çin tehlikesini çeşitli seviyelerde tehdit saymayan kişi ya da kurum yok. Üslup farkları olsa da, önünde sonunda Amerika’nın Çin’le yüzleşeceğine inanılıyor…

Trump iktidarının ilk günlerinden bu zamana Kissinger bu hesaplaşmanın üç ayağını da takip eden hatta kurmaya çalışan bir isim. Bir evvel en genel hatlarıyla yazmıştık, Rusya’yı Washington’un yanına çekerek Çin’i kıskaca almak düşüncesi şimdi, Çin’i rakip, Rusya’yı düşman olarak tarife evriliyor.

Kissinger, Bloomberg’in ‘Yeni Ekonomi Forumu’ başlığı altında düzenlediği bir toplantıya katıldı ve şu cümleleri kurdu; “Biden yönetimi, bir askeri çatışmaya doğru giden Çin’le ilişkileri rayına oturtmak adına iletişim hatlarını yeniden kurmak için hızlı hareket etmeli. İşbirliğine dayalı bir adım atılmazsa
I. Dünya Savaşı’na benzer bir felakete sürükleneceğiz. Bugünkü askeri teknolojiler böyle bir krizi kontrol etmeyi zorlaştırıyor. ABD ve Çin, giderek daha fazla çatışmaya doğru sürükleniyor.
İki taraf şu an diplomatik faaliyetlerini de daha çatışmacı biçimde sürdürüyorlar”…

Bu cümleleri Kissinger’ın kurması etkilerini artıyor ama özne kullanmadan bir büyük savaştan bahseden kritik başka isimleri de hatırlayalım…

“Salgın ve ekonomik kriz yeni güvenlik tehlikelerini beraberinde getirdi.
Yeni dünya savaşı riski gerçek oldu.
Tarih belki tekrar etmez ama yaşanan olumsuz koşullarla geçmiş felaket dönemleri arasında bir ‘ritim’ vardır”. (‘Dünya Savaşı’, İngiltere Genelkurmay Başkanı Nick Carter, 09/11, Hürriyet.)

‘TEHLİKELİ’ İLİŞKİLER…

ABD’nin Çin’den rahatsızlığını ateşleyen ilk madde global ekonomi üzerinden gelişen rekabet. Çin’in bu rekabeti yüksek teknoloji, askerî gelişmeler, İpek Yolu, dijital para, internet, ittifaklar yoluyla dünyaya yaydığı bir gerçek.

Rusya ile ilişkilerinde de şu ana kadar genel kabul gören, ‘birbirlerine ne kadar yakın görünmeye çalışırlarsa çalışsınlar, esasında şüpheleri/kaygıları var’ gerçeğini de şimdi masaya yatırmakta var. Çin ve Rusya bir takım karşılıklı adımlar atıyor ve ortaklık söylemleri de güçleniyor. Biden yönetiminin buna nasıl ‘katkı’ sunacağı da ayrıca izlenmesi gereken bir konu.

Ama…

Şimdi, yeni ve hacimli gelişme bir blok olarak ABD’nin karşısına çıkıyor. Sadece çıkmakla kalmıyor, transatlantik ittifakı içinde Washington’un müttefiği olan kimi ülkelerin savrulmasına neden oluyor…

Asya-Pasifik bölgesindeki 15 ülke (ASEAN ülkeleri; Singapur, Brunei, Kamboçya, Endonezya, Laos, Malezya, Myanmar, Filipinler, Tayland ve Vietnam ile Avustralya, Çin, Japonya, Güney Kore ve Yeni Zelanda), dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması olarak bilinen, ‘Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasını imzaladı.

Bu öyle böyle bir anlaşma değil; dünya nüfusunun 2,1 milyarlık kesimini kapsıyor ve küresel gayri safi yurt içi hasılanın da tam yüzde 30’una sahip. Müzakereleri bile 8 yıl sürdü. Malezya Başbakanı, “RCEP, kan, ter ve gözyaşıyla örülmüş pazarlıkların sonucu varılmış bir anlaşma.
Bölgede yeni bir dönem başlıyor
” dedi. (16/11, Yeni Şafak.)

Çin Başbakanı ise anlaşmanın “serbest ticaret” ve “çok taraflılığın” zaferi olduğunu söyledi. Bu iki madde zaten ABD ile anlaşmazlığın nedenleri. ABD’ye bakarsanız, bu maddeler dünyada “Amerikan değerleri” olarak savunulan konular ama söz konusu Çin olunca savaş nedenine dönüşüyorlar…

İlginç nokta, Avustralya, Japonya, Güney Kore, Yeni Zelanda gibi, ABD ve İngiltere müttefiklerini de içermesi. (Hindistan da aslında bu anlaşmaya katılacaktı ama vazgeçti!)
Böylesi bir uzlaşının siyasi sonuçlar üretmemesi mümkün değil.
İlk akla gelen, bölgede Çin etkisinin artması, ABD nüfuzunun azalması. Avrupa için ne anlama gelecek, onu tek tek Avrupa ülkelerinin, özellikle Fransa, Almanya ve İngiltere’nin tutumları belirleyecek.

Çünkü bu ülkelerin Çin ve Rusya ile ayrı değerlendirilmesi gereken ilişkileri var. Tıpkı, RCEP ülkeleriyle olduğu gibi.

İngiltere-Avustralya ilişkisi düşünüldüğünde bu anlaşmaya Londra nasıl bakacak? İngiltere Genelkurmay Başkanı’nın yukarıdaki sözleri ile bağlantısı kurulabilir mi? Ya da İngiltere eski Başbakanı John Major’ın daha 11 Kasım’da söylediği, “İngiltere artık büyük güç değil. Bir daha asla öyle olmayacağız. İngiltere’nin küresel nüfuzu geçmişe dayanıyordu” cümleleri bu bağlamda ne anlama geliyor?

Hasılı Biden’lı yıllar çok ilginç gelişmelere neden olacak ve insan ister istemez, 11 Kasım’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Avustralya Başbakanı Morrison’ın neler konuştuğunu merak ediyor…

twitter.com/nedretersanel

#Trump
#Biden
#Esper
#Pompeo
#Netanyahu
3 yıl önce
Korku taraf değiştiriyor…
IŞİD’le bir yıl
İslam"da kadın 2013
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar