|
Batı irfanında Müslüman bir kandil: Titus Burckhardt

Arapça ‘rf kökünden gelen irfan bilme, anlayış, pratik/örfi usul ve bilgi demektir. Felsefeyi de içine alan düşüme tarzlarına mahsus kadim bir ekol/yol olması bakımından, irfanın bu esastaki manası ise, insanı da kapsayan âlemin hakikatlerini keşfetmede, sadece akılla ve istidlalle yetinmeyip, bilgiyi rûhî tekâmül ve dolayısıyla zevk ile elde etme yoludur. Diğer bir ifadeyle ilim/bilim aklın inşirahıyken, irfan aklın da emrinde olduğu kalbin inşirahıdır.

Peygamberler coğrafi planda bugünkü Güneydoğu Anadolu, Mısır ve Güney Arabistan üçgeninden seçilmişken, irfan ehli için bir had çizilmemiştir. Çin tefekküründen, Kızılderili bilgeliğine... yeryüzünün tamamı irfan için açık sayılmıştır.

Bu yaygınlığın tipik örneklerinden biri Tradisyonalizm’dir. Bizde sünnetilik, gelenekselcilik olarak bilinen Tradisyonalizm, Japon diyarından başlayıp, Hint, İslam ve Avrupa tefekkürlerini de içine çekerek Batı’da temerküz eden bir irfan hareketidir ve bugün itibariyle de bir grup Batılı Müslüman entelektüel tarafından temsil edilmektedir.

Yukarıda irfanı coğrafî yönden genelleştirmiş olsak da, onu söz konusu son temsilcileri bakımından İslam ile özelleştirmemiz gerekir. Ancak bu özelleştirme de yine Kur’an ve sünnet esaslı Ehlisünnet tefekküründen farklılıklar taşıması bakımından ayrı bir özelleştirmeye tabi tutulmalıdır.

Zira mezkur temsilcileriyle Batı irfanı, Çin, Japon, Hint ve Hristiyan tefekkürünü de kapsadığı için Ehlisünneti aşmaktadır. Bu aşma, Ehlisünnetin en sahih, ama son tahlilde İslam içindeki yollardan bir yol olması bakımından problemli görülemeyeceği gibi, ilgili zatların Hıristiyan kültürüyle yetişmiş, dolayısıyla İslam’ı o dünyadaki insanın anlayışına uygun bir dille sunuyor olmaları bakımından da olumsuzlanamaz.

Bu yanıyla, Batı irfanını temsil eden Müslüman Trasidyonalistler, Ehlisünnetten olmayı bilerek ya da bilmeyerek bir dine dönüştüren günümüz Müslümanları için -öncelikle tasavvuf bağı üzerinden- farklı bir aydınlanma vesilesi oldukları kadar, zahirî telakkilerle İslam’ı yobazca, bağnazca bir dünya siyasetinin nesnesi haline getirenler için de bir silkelenme ve aslına dönme vesilesidir.

Mezkur bağlamda tasavvuf ve bunun dışındaki ilmi hareket noktalarının neler olabileceği konusunda bilgi edinmeleri için okurlarımı Mustafa Tahralı’nın Çağ ve Hakikat Rene Guenon’dan Seçme Makaleler ve Yorumlar ve Nurullah Koltaş’ın Gelenekselci Ekol ve İslam adlı kitaplarına yönlendirerek, vesile vurgum esasında her birini Batı irfanının Müslüman kandilleri olarak gördüğüm Rene Guénon/Şeyh Abdulvahid Yahya, Frithjof Schoun/Şeyh İsa Nureddin Ahmed el-Meryemî, Martin Lings/Şeyh Ebubekir Siraceddin ile Titus Burckhardt /İbrahim İzzeddin’i rahmetle, minnetle hatırlıyor ve hatırlatmak istiyorum.

Yerli okurların, bu zatlar arasından Titus Burckhardt ismini daha yakından bildiklerini zannediyorum. Çünkü, Burckhradt, son yıllarda peşpeşe yayımlanan kitaplarında, uygulama sahalarını kaybettiği için nazariyatını kaybeden Müslüman sanatlarını işleyerek, bu konudaki bir idrak ve inşa ihtiyacının ilgili okurların gündemine girmesine büyük bir katkı sağlamıştır.

Turan Koç çevirisiyle İslam Sanatı – Dil ve anlam; Tahir Uluç çevrisiyle Doğu’da ve Batı’da Kutsal Sanat – Sanatın İlkeleri ve Yöntemleri adlı kitaplarından mezkur nazariyata ilişin genel bakışını öğrendiğimiz Burckhardt’ın, uygulamalı ve dolayısıyla fenomenolojik bakışını da, Albaraka Yayınları’nca, Ömer Faruk Altıntaş çevirisinden yakın zamanda okurlara sunulan Fes - İslam Şehri adlı kitabından öğrenme imkanı buluyoruz.

Konu, Müslüman sanatlarının tamamını içine alan mimariye dayanınca, bakılacak ilk şey elbette çalışmayı yapanın ehliyeti olacaktır. Zira, mimarî eksenli bakış spekülatif yaklaşımları kendiliğinden reddeder ki, bu manada spekülatif yaklaşımlara açık olan nazari bakıştan daha değerlidir.

Turan Koç’un, mezkur kitabın Türkçe çevirisine yazdığı sunuş yazısında da belirttiği üzere, Burckhradt “...Başta Fas olmak üzere, geleneksel hayat ve düşünce tarzının çiçeklendiği Müslüman Mağrib’i oldukça yakından tanımış birisidir.” 1930’larda gittiği Fas’ta Müslüman olmuş ve deyim yerindeyse bundan sonraki zamanlarını, “Müdhiş İbrahim Sidi” olarak Fes şehrinin korunmasına, geleneksel sanatların ihya edilmesine hasretmiştir.

Mimari bilgi ve terbiyesindeki yetkinlik bakımından da onun sanatkar bir aileye mensup ve Batı’nın ünlü sanat tarihçilerinden Jacob Burckhardt’ın yeğeni olduğunu belirtmemiz yeterli gelecektir.

#Jacob Burckhardt
#Tarih
#Batı
#İslam
3 yıl önce
Batı irfanında Müslüman bir kandil: Titus Burckhardt
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…