|
Küçücük dünyada kat edilemeyen büyük uzaklıklar
Küçüklük ve büyüklük ile yakınlık ve uzaklık bizim ürettiğimiz
nispet
lerdendir.

Hakikatleri kavramanın ve ifade etmenin et etkili yol ve yönetmelerinden biri olan nispetler, evvel emirde tanımlama zorunluluğuyla yapılan aklî şeylerdir ama fiilî, ruhî olarak, din, dünya görüşü, siyaset vb. yoluyla üretilebilen şeylerdir de aynı zamanda.

Bu nedenle nispetlerin gerçek manada ihata edilerek tüketilmeleri mümkün olmadığı gibi, tek bir niyet ve bakış açısı içinde toplanmaları da mümkün değildir.

Zira küçüğün benzersizlik, biriciklik nedeniyle yüklendiği büyüklük; büyüğün hantallık, nobranlık nedeniyle hak ettiği küçüklük; yanı başındakine ahlak, töre, ferdi haklar nedeniyle duyulan uzaklık; uzaktakine beslenen muhabbet, hafızada yer tahsis etme nedeniyle hissedilen yakınlık… hesapla, ölçüyle, tartıyla asla sabitlenemezler. Sadece ilgili olayların, konuların ve hissedişlerin yorumlanmasıyla gündelik hayatı belirlerler.

“Gündelik hayat” demişken, buna 2011’yılından beri Suriye yönünden en çok Türkiye’nin, son üç aydan beri Ukrayna yönünden öncelikle Avrupa’nın müştereken muhatap oldukları mülteci meselesini salt mevcut algıları ve tepkileri bağlamında örnek olarak verebiliriz.

Romantik hayallerin, idealize edilen yaşama umutların etkisiyle yapılan mekân değiştirmelerini paranteze alarak söyleyecek olursak, hiç kimse durduk yerde vatanını değiştirmez. Bunun için illaki, baş edemeyeceği kimi mecburiyetlerin ortaya çıkması; can ve nesil kaygısının çok baskın hale gelmesi gerekir. Nitekim iki örneğimiz de iç ve dış savaşa tabidir ve her ikisinde de can ve nesil kaygısı önceliklidir.

Türkiye’de sayıları üç buçuk milyonu aşan mültecilerle ilgili iktidarın ve muhalefetin genel tutumları bellidir. İktidar konuyu zorunlu misafirlik hukuku içinde algılarken, muhalefet ise bununla iktidara karşı bir suç algısı oluşturma çabasındadır.

Nitekim, yeni kurduğu partiye görünürlük kazandırmak isteyen birinin, mülteci sayılarını aşırı şekilde abartarak yaptığı son çıkış bunun en sıcak ve en tipik örneklerindendir. Bu kişinin mezkûr algı cihetinden kullandığı Türk halkını fakirleştirme, marketlerden bedava-alışveriş yapma argümanları ise, enflasyondaki artışa denk gelmesi bakımından avamın dikkatini çekebilmektedir.

Avrupa’daki Ukraynalı mülteciler bakımından ise, Türkiye’deki gibi bir muhalefet asla söz konusu olmazken, bu mültecilerle ilgili düzenlemeler, dönüş takvimi vb. durumların tayini devlete havale edilerek tartışma dışına itilirken, sivil toplum kuruluşlarının, fertlerin yardımdaki yarışmaları özel bir gündem oluşturmaktadır.

Aynı konuda ortaya çıkan bu büyük çelişkiyi nasıl izah edebiliriz.

Avrupalıların kendileri gibi
sarışın
lara ve kendilerininkiyle aynı otomobilleri kullananlara karşı duydukları
merhamet
ve yardım arzusuyla; yerli muhalefetin kendilerinden olana duydukları merhametsizlik, uzaklık ve düşmanlıkla açıklanabilir mi?

Ya da Avrupalıların aynı din ve mezhep bağına tabi tutumlarıyla, yerli muhalefetin de yine aynı din ve mezhep bağına karşı aşırı yabancılaşmalarıyla izah edilebilir mi?

Gerçi zikrettiğim son tepki, faşistliğiyle bilinen biri tarafından gösterilmiş olması bakımından ciddiye alınmayı hak etmiyor da olabilir. Ancak bu, söz konusu çelişkiyi ortadan kaldırmadığı gibi, Avrupalıdaki uzağı yakın etme olgusunun, asıl bu özelliğiyle maruf olan Türk toplumunda, bir faşist tarafından neden tersine işletilmeye çalışıldığı sorusunu ortadan kaldırmaz. Ayrıca bu hususu salt parti farkına bağlamak da mümkün değildir, zira bu durumda o partinin merhametsizlik zeminine oturduğunun söylenmesi gerekir. Oysaki, söz konusu faşistin kendi halkına duyduğu merhamet nedeniyle, mültecilere merhametsizlik etmesi malum tepkisinin önemli bir unsurudur.

Bu nokta, “N’ola Türkiye’deki muhalifler de biraz Batılılaşabilseymiş.” demeye varan bir ironiyi kullanmanın tam yeridir ama bu ironi bile Türk ve Müslüman olduğunu söyleyerek taraftar edinmeye çalışan faşistin kendi şahsında ifşa ettiği merhametsizliğin, mülteci düşmanlığının izahı için yeterli değildir. Çünkü, Batılıların söyleyişle burada tamı tamına bir akıl tutulması, som siyasi bir hırs… söz konusudur.

Netice olarak bunlar bizi, yukarıda zikrettiğim nispetlerin kullanılış biçimine götürür.

Mültecilik, dünyanın küçüklüğünün bir göstergesidir. Örnek verdiğimiz hususta olduğu gibi dünyanın bunca küçüklüğüne rağmen onda kat edilemeyen büyük uzaklıkların oluşturulması ise, benzer nispetler üzerinden in
sani vasatın kaybedilmiş olmasındandır.
#nispet
#Suriye
#mülteci
#Ukrayna
2 yıl önce
Küçücük dünyada kat edilemeyen büyük uzaklıklar
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti