|
N. Ahmet Özalp’e rahmet
Geçtiğimiz cumartesi günü Hakk’ın rahmetine kavuşan edebiyatçı büyüğümüz, yazar ağabeyimiz
N. Ahmet Özalp,
pazar günü Eyüpsultan’da ailesi, dostları, arkadaşları ve sevenleri tarafından sırlandı. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum; mekânı cennet olsun.

Merhumun akrabaları, hâl ve gönül yakınlığıyla onun ehli olarak nitelenebilecek kişiler tarafından sırlanması, kendisinin sırlı yaşayışına bağlanabilir.

Sırlı yaşamaktan kastım onun mâlâyâni ilişkilerden kaçınan; sahneden ve mikrofondan uzak duran; zamanını değerli isimlerin ve eserlerinin anlaşılmasına harcadığı için edebiyat siyasetinin ayak oyunlarından, bu ortamın maruz bulunduğu dedikokudan doğal olarak korunan nadir isimlerden biri olmasıdır. Merhumu aslî dünyasına yolcu etmek için Ankara’dan gelen
Fatih Yurdakul
’un, “N. Ahmet Özalp, dünyadan alacaklı olarak gitti” sözünde sırlanmış gerçekler de bu bahse dahildir.
Bu hususlar bağlamında Özalp, sistemin değil Müslümanların
Mehmet Akif’
iyle, mümin olması sebebiyle laikçi-kanon tarafından dışlanan
Muallim Naci
’yle ve kendi halinde yazarak yaşayabilmek için ağır bedeller ödeyen
Orhan Şaik Gökyay’
la akrabalık bağı kurmuş gibidir. Nitekim bu isimler de dünyaya borçlanmadıkları gibi, bilakis ondan alacaklı olarak öteye geçmişlerdir.

Büyüklerimiz güzel olarak nitelenebilecek kişinin güzelliğin keşfine, inşasına ve yayılmasına hizmet edenlerden olması gerektiğini söylemişlerdir. Özalp hem yaşayışı hem de eserleriyle bu nitelemeyi daha baştan hak etmektedir.

Yükseköğrenimini 1974 yılında tamamlayan Özalp, iki yıl Kars / Arpaçay’da öğretmenlik yaptıktan sonra, 1976 yılının ortalarında, yine bu yılın son ayında
Mavera’yı
çıkaracak olan ekibe katılmış, memuriyetini Ankara’da devam ettirme arzusu, bizzat kendisinden saydığı insanlar tarafından baltalanınca, memurluktan ayrılarak, derginin, ilgili yazısında Darü’l-eman olarak nitelediği Akabe Kitabevi’nde çalışmaya başlamıştır.
Şimdi detaylarına girmemiz büyük olarak bilinen birçok ismin gerçek boyutlarına iade edilmesine yol açabileceği için, nedenlerini saklamak zorunda olduğumuz bir ayrılışla,
İsmet Özel’
in birkaç arkadaşıyla birlikte kurduğu Yeryüzü Yayınevi’nde çalışmak üzere 1979 yılında Ankara’dan İstanbul’a gelmiştir.
Öğretmenliğe yeniden döndüğü 1992 yılına kadar çeşitli yayınevlerinde, dergi, gazete ve ansiklopedilerde çalışan Özalp’in zamanla her biri bir esere dönüşecek olan güzellik eylemi de bu süreçte görünürlüğe çıkmış
; Sait Halim Paşa, Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi, Şerif Paşa, İzmirli İsmail Hakkı, Faik Reşat, Ali Suat, Beşir Fuat, Şemseddin Sami, Cezmi Ertuğrul, Habibzâde Ahmet Kemal, Mehmed Celal, Mehmed Enisî
ve daha birçok hikâye ve roman yazarı; halk hikâyeleri, hamzanâme, gazavatnâme vb. anonim metinler, Divan Edebiyatı’ndan bercesteler, güldesteler… onun gayret ve çalışmaları sayesinde kültür, sanat ve edebiyat ortamına yeniden dâhil olabilmişlerdir.
Özalp, güzelleri ve güzellikleri sunma niyet ve çabasının nedenini Habibzâde Ahmet Kemal’in
Hatıralar
’ındaki sunuş yazısında şöyle ele verir:

“İdealler, artık ya bir gençlik heyecanı olarak belleklerini süslüyor aydınların ya da bir aksesuar gibi, iğreti biçimde yer alıyor hayatımızda.

Oysa yakın zamanlara kadar, idealler, entelektüel hayatın başlıca belirleyicisiydi. Aydınlar idealleriyle vardı. İdealleri için yaşar, ideallerinin gereklerinin belirlediği bir çizgi üstünde sürdürürlerdi yaşantılarını.

İdealleri için savaşan, bütün varlığını, bütün hayatını idealleri uğruna harcayan aydınlar, masal kahramanları kadar uzaklarda kaldı.” (Büyüyenay Yayınları, İstanbul 2021)

Özalp, zikrettiği bağlamda akıntının tersine kürek çekmek olduğunu bile bile, asil ideallerin ve onları taşıyanların şahsiyetlerinin, eserlerinin taşıyıcısı olmayı, bu sayede uzakları yakın kılmayı büyük bir azimle ve gayretle sürdürmüştür.

Bu yanıyla Özalp, başkalarının yanlışını düzeltmekten kendi istediklerini yazmaya fırsat bulamadığını söyleyen Orhan Şaik Gökyay’dan çok daha ileriye giderek, onun gibi eleştiri türünün hakkını da vermek suretiyle, devlet baskılı kültürel değişim sürecinde kasıtlı olarak kül altında bırakılan hazinelerin daha çoğunu gün yüzüne çıkarmak için uğraşmış ve bunu büyük oranda gerçekleştirmiştir.

Özalp’in çalışmaları son yıllarda
Mustafa Kirenci’
nin müstesna özeni ve iş ciddiyetiyle
Büyüyenay Yayınları
arasından kitaplaşıyordu. Yayınlanmayı bekleyen dosyalarının da kıymetli evladı
Taha Özalp
(edebiyat ortamındaki adıyla:
Ali Görkem Userin
) tarafından yayımlanacağını umuyorum.
#N. Ahmet Özalp
#Fatih Yurdakul
#Orhan Şaik Gökyay
2 yıl önce
N. Ahmet Özalp’e rahmet
Paranın kağıttan plastiğe dönüşümüne virüsün katkısı
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar