|
Ülküsü olmayan muhalifin besini kînidir

Çağbayır Sözlüğü’ne göre muhalefet, ileri sürülen bir duygu, düşünce, karar ve eyleme veya bir kimseye karşı çıkma, karşı koyma, aykırı davranış, direnme, engel olmaya çalışma; bir kurala, yasaya veya karar uymama, aykırı davranma; nir partide, bir dernekte veya bir grupta yönetimin karşısında yer alan, yönetim karşıtı görüş taşıyan grup; iktidar partisinin programına, uygulamalarına karşı olan ve hükümete karşı çıkan partilerin ve siyasi güçlerin tümü demek.

Muhalif ise,
Doğan Sözlük
’teki muhalifleşme-k, muhaliflik eklerinin de kaynağı olarak muhalefetin aleti olan şeydir.
Burada ‘şey’ kelimesini kullanmamızın nedeni, muhalefeti ve dolayısıyla muhalifliği gündelik parti siyasetine göre bir
avara kasnak
hâli olarak kanıksıyor olmamıza rağmen, onun varlık cihetinden tekvinî, inanış cihetinden ise emrî olmasındandır. Diğer bir ifadeyle, muhalefet ve muhaliflik varlığa bitişiktir ve insan bunların hem varlıktaki, hem de kendi nefsindeki tezahürlerini önce kendi kendisinden öğrenir.

Örneğin kuru ağacın yeşermeye, dalın yaprağa ve tomurcuğa, tomurcuğun çiçeklenmeye... durması bir muhalefet ilişkisi içinde gerçekleşir. Keza, ilk insanın Tanrı tarafından yasaklanmış ağaca yaklaşarak, onun meyvesinden yemesi, Kabil’in emr’e karşı gelerek kardeşi Habil’i öldürmesi.. de muhalefeti arketipe dönüştüren işlerdendir.

Bunlardan bakıldığında muhalefeti tekvinî esasta olumlamamız gerektiği gibi, Nebevî tarih esasında da onu yüceltmemiz ve hatta kutlu bir değişimin karşılığı olarak onu bizzat taşımamız gerekir.

Yukarıda da zikrettiğimiz gibi muhalefeti arketip olarak varlıkta kaim ve bizim onu ilkin kendi nefsimizdeki tezahürlerinden öğreniyor olmamız, bizi kötülüğü emreden nefsimizi terbiyeye ya da azgınlaştırmaya sevk eder.

Dolayısıyla kendi iyiliğimizi sağlamak için nefsimize karşı olumlu muhalefetimizle, onun kötülük telkinine sürekli bir ön vermek ya da onu başıboş bırakmak anlamında muhalefetsizliğimiz de şeylere karşı tutumuzu, duruşumuzu belirler.

Kötülüğü emreden nefsimizin, yine onun tezahürlerinden olan memnuniyetsizliği, şikâyetçiliği, yakınmacılığı... kendisine mesnet edinmesi nedeniyledir ki, insan da her devirde bunlardan hareketle muhalefetini veya muhalif olmayışını haklı, meşru göstermeye çalışır.

Örneğin, 1078 yılında vefat eden
Abdülkâhir el-Cürcânî
’nin “Şimdi biz işlerin rayından çıkartıldığı, varlıkların bulundukları halden başka bir hale dönüştürüldüğü, karakterlerin bozulduğu, değer ölçülerinin ters yüz olduğu bir dönemde yaşıyoruz” şeklindeki şikâyeti, bizim yaşadığımız 2021 yılı için de geçerlidir ki, muhalifliğimiz de bir haysiyetin ya da haysiyetsizliğin konusu olarak doğrudan bunun içinde kurulur.
Örneğin,
I. Selim
’in
devletin bekası
adına babası
II. Bayezid
’e karşı muhalefetini, devlet merkezli bir ülkünün öznesi olarak onun şeref hanesine yazarken; İT mensuplarının, II. Abdülhamid’e karşı muhalefetlerini ise Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla sonuçlanması bakımından onların şerefsizlik hanesine yazarız ve bu durumu onların mirasyediliklerine bağlayarak, muhalefetlerinde ülküsüz olmalarına yorarız.

Şikâyet etmenin tüm zamanlara yayılması ve buna tabi olarak nefsin telkin ettiği kötülüğe karşı muhalefet etmeden yaşamak isteyenlerin varlığı, bir ülküden yoksun muhalifliği olumlamamıza engel olduğu için, nefsini terbiye etmekten aciz ve hatta bundan yoksunlukla maruf olanların muhalefetinden de asla bir hayır ummayız.

Özellikle günümüzdeki muhalefetin nedenleri, mahiyetleri ve kaliteleri açısından baktığımızda bu sonuç daha da netleşir. Zira görünürde, ülküsüz muhalefetin sadece kînden beslenmesinden başka bir neden, bir sonuç yoktur.

Konuya güncel açıdan baktığımızda, iktidar nimetlerinden yararlanırken hiçbir eleştiriye başvurmayanların, elleri o nimetten kesildiğinde, pür muhalif olmaları, kinlerinden beslenmelerine mahsus hükmümüzü pekiştirmektedir.

Gerek
fondaş medya
elemanı, gerekse parti sahibi olmaları bakımından kindarlıkta paydaş olan bu tiplerin, “ayrancının kefili bozacı” tabirine uygun olarak, birbirlerinin kinlerini ve dolayısıyla bunun sonucu olan yalanlarını, iftiralarını, yüzsüzlüklerini, haysiyetsizliklerini... büyütmeleri fiili bir durum olarak önümüzdedir.
Buna göre,
General Patton
olma hevesiyle Türkiye’yi Suriye bataklığına sokan eskimiş bir yöneticinin, itibardan yoksun sözlerini mesnet edinerek, sözüm ona kalemli muhalefet yapan fondaş medya elemanlarının hâli ise belirttiğimiz bağlamda ahlâkî düşkünlükten başka bir şey değildir.
#Çağbayır Sözlüğü
#I. Selim
#II. Bayezid
#General Patton
2 yıl önce
Ülküsü olmayan muhalifin besini kînidir
"Alternatif tıp" sahtekarlarını kim besledi?
Ateşkes: İş Suriye olmaktan çıktı, Türkiye saldırı altında!
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm