|
Öncüsü artçısı birbirine karışan kriz...

Hükümetin MHP kanadı devlet adabına aykırı olacağını düşünmese IMF ile ilişkileri kendilerinden bir bakanla yürütecekmiş. Gerekçe, gerçekten IMF''in bu isteklerde bulunup bulunmadığını öğrenmek. Bu durumda MHP tarafından Derviş''e biçilen "rol", IMF ya da MHP''ye göre "şaibeli" başka çevrelerin "sözcüsü" olma düzeyine indirgenmiş oluyor. Bu işin bir yüzü...

İşin diğer yüzünde ise MHP''nin ya da bir başkasının IMF programına hiç itiraz etmemesi talebi var. Yani, işin içinden MHP''nin "düz mantık siyaseti"ni çıkarın alın, ortaya çıkan tabloya göre, bir bakıma siyasetçilerin IMF politikalarını eleştirme hakları ellerinden alınmaya çalışılıyor. Tabii muhatap MHP ve onun "düz mantık siyaseti" olunca IMF yanında saf tutup siyasetin kusurlarına saldırmak çok kolay oluyor.

Bir yanda kriz sonrasında Türkiye için çözüm planı üretmesi istenen IMF''i olur olmaz şekilde "şaibeli" hale sokmayı siyaset yapmak zanneden bir düz mantık siyaseti var, öte yanda ise bu düz mantık siyasetini hedefe koyarak IMF politikaları karşısında siyaseti "etkisizleştirmeye" çalışan ataklar var.

Neticede, Türkiye''nin egemenlik hakları adına düz mantık siyasetinin "siyasetsiz siyaset" süreçlerini kışkırtması devam ediyor. Buna karşılık da IMF politikalarını tartışılmaz kılmaya çalışan bir siyasetsizleştirme süreci güçleniyor.

Dolayısıyla Türkiye''nin önündeki tabloda iki siyasetsizleşme arasında bir tercih düzeneği bulunuyor.

Bu iki ucun karşılıklı atakları yüzünden olan biten tek şey ise siyasetin IMF politikaları ile Türkiye''nin sosyal gerçekliği arasında ortak noktalar bulma, bu uçları "uyumlulaştırma" iradesinin sıfırlanmasıdır.

Siyaseti sıfır noktasına kadar indirerek bir istikrar düzeni kuran yönetim anlayışı yüzünden Türkiye, bugün kendi sosyal gerçekliği ile uyuşmayan istikrar politikalarının gölgesinden çıkamıyor.

Uluslararası talepler ile sosyal gerçekliği uyumlu hale getirmesi gereken siyasi partiler ise siyaset-dışı akreditasyon problemleri ile boğuşmak durumunda kalıyorlar.

Peki bu siyasi şartlar altında krizden çıkması mümkün mü Türkiye''nin?

Krizden çıkmak için siyasi şartların ne olması gerektiğini konuşmadan sadece, ekonomik düzenlemelerin ne olması gerektiğini konuşuyor Türkiye.

Yani ilk adımı atmaksızın, sonraki adımları atmaya çalışıyor, "zemin"in ne olması gerektiğini tanımlamaksızın "yön" tanımlamaya girişiyor.

Böylece ekonomik olarak atılması gereken adımlar "siyasi modelsizliğe" çarpıp darmadağın oluyor.

Buna karşılık kolaycılığa kaçılıyor ve suç siyasete yüklenerek, daha çok siyasetsizleşmeden başka anlama gelmeyen öneriler üretiliyor. IMF karşısında siyasi tartışma yapılması bile adeta demokrasiye karşı birşey gibi sunuluyor. IMF''in tartışılmasını ise siyasi bir mesele olmaktan çıkarıp egemenlik temelinde bir devlet meselesi haline getiren MHP gibi siyaset anlayışları da tersinden destek vermiş oluyor bu duruma.

Siyaseti ciddiye almadığı sürece krizlerin öncüsünü ve artçısını birbirine karıştırmaya devam edecek Türkiye.

Siyasete ait meseleleri devlet meselesi haline getirerek kendi varlık sebebini dışlayan siyasi partiler üretecek.

Ekonomiyi konuşmaya başlamanın örtülü ya da çıplak olarak siyaseti konuşmanın bir başka biçimi olduğunu öğrenmediği sürece, ekonomi yoluyla düzelttiğini siyaset eliyle bozmaya, siyaset yoluyla düzelttiğini ekonomi yüzünden krize sokmaya katlanmak zorunda kalacak.

Artık krizlerin öncüsü artçısı birbirine karışıyor. Yani Türkiye son sürat duvara toslamaya gidiyor.

Siyaseti keşfetmeden ve siyaseti yeniden ciddiye almadan, en önemlisi de siyasi irade karşısında "hizalanmayı" bir yönetim ilkesi haline getirmeden hiçkimse Türkiye''nin bu krize dur diyebileceğini düşünmesin...

23 yıl önce
Öncüsü artçısı birbirine karışan kriz...
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…