|
Ahmet Avni Konuk"a rahmet

Ömrünü, Ekberî ve Mevlevî geleneklerin anlaşılmasına hasreden Ahmet Avni Konuk''un bu uğurda yaptığı çeviriler ve şerhler son on yılda emanet edildikleri kütüphanelerin tozlu raflarından bir bir indirilerek “iyi kitaplar yayınlamayı iş edinmiş” İz, Marmara İlahiyat Fakültesi Vakfı, Gelenek ve Rumi Yayınları tarafından okurlara sunuldu.

Son olarak Kitabevi Yayınları (Mehmet Varış), Konuk''un Mesnevî-i Şerif Şerhi''nin basımını tamamladı.

Aynı bağlamda zikredilmesi gereken bir hayırlı çalışma daha var:

Savaş Ş. Barkçin''in “Görünmeyen Umman” adlı Konuk biyoğrafisi (Klasik, İst., 2009)...

Konuk, neden önemli...

Selçuk Eraydın (merhum), Mustafa Tahralı, Süleyman Uludağ, İlhan Kutluer, Mustafa Kara, Mahmut Erol Kılıç, Turan Koç, Mahmut Kanık, Turgut Karabey, Mehmet Demirci, Osman Türer, Dilaver Gürer, Sâfi Arpaguş, Necdet Tosun, ve Abdullah Kartal''ın Konuk''un yeni nesillerce okunması yönünde çaba göstermeleri onun önemini ifade etmek için tek başına yeterlidir. Eğer bu güzide isimler Konuk da dahil birinin okunmasını istiyor ve bu konuda kendi üzerlerine düşeni yapıyorlarsa, bundan habersiz kalmak cehl içinde yüzmekte inatkarlık göstermek anlamına gelir.

Konuk, yıkılan bir imparatorluğun “mistik aklını” kayıt altına almakla, değişen dil ve dünya şartlarında Osmanlı-İslam Medeniyeti''ne mahsus dilin dilini muhafaza etmekle “özel olarak görevlendirilmiş” gibidir.

Şebüsterî''nin Gülşen-i Râz''ını manzum olarak aynı aruz vezinle Osmanlı Türkçesine çevirmesi söz konusu dili estetik değeriyle de geleceğe aktarmak istediğini açıkça göstermektedir (Bkz.: Turgut Karabey, Gülşen-i Râz, Fenomen Yay., Erzurum 2007).

Bu yanıyla Konuk''un elinden çıkan tüm metinler Süreyyâ Yıldızı gibi göğe asılmıştır. Bu asılışta, söz incileriyle, o incilerin kıymetini bilenin sözü birliktedir. Çünkü Konuk, Arabî, Mevlana, Şebüsterî, Irakî, Sâbirî, en-Nesefî ve Zekâî Dene''nin yer aldıkları irfan bahçesinin bağ-bânı olmayı seçmiş bir hâfız, mutasavvıf, müellif, şârih, şâir ve bestekârdır.

İstanbul''da doğmuş (1868), on yaşında yetim ve öksüz kalmıştır. Darüşşüfaka''yı bitirdikten sonra “cami dersleri”ne devam ederek icazet almış ve hıfzını tamamlamış, Mevlevîhan Selanikli Es''ad Dede''den Mesnevî okumuş ve icazet alımıştır. Posta Umum Müdürlüğü''nde çalışmaya başlamış (1890), bu arada Mekteb-i Hukuk-u Şahane''yi birincilikle bitirmiştir. Zekâî Dede''den mûsıkî meşheden Konuk, nota bilmediği halde iyi bir hanende ve bestekar olmuş, “Dil-keşîde” ve “Bend-i hisar” adlı mürekkep makamları icât etmiştir. Posta''daki görevinden emekliye ayrılan Konuk (1933), Mesnevî-i Şerif Şerhi''ni de bitirdikten kısa bir süre sonra vefat etmiştir (1938).

Arapça, Farsça ve Fransızca bilen Konuk''un Mesnevî-i Şerif Şerhi ile Fusûsu''l Hikem Tercüme ve Şerhi, eserleri içinde –ilgili otortiteler tarafından- daha özel bir yere konulmaktadır.

Mesnevî''yi şerh ederken, “Fusûsu''l-Hikem, Fütûhât-ı Mekkiyye, et-Tedbîrâtü''l- İlâhiyye fî Islâhi Memleketi''l- İnsâniyye, Bülgâtü''l-Gavvâs, Cevâhir-i Gaybî, Fîhi Mâ Fîh, Menâkıb-ı Sipehsâlar, Avârifü''l-Meârif, Arâisü''l-Beyân, Tefsîr-i Nahcıvânî, Usûl-i Aşere, Ta''rîfât-ı Seyyid, Istılâhât-ı Sûfiyye-yi Kâşânî, Istılâhât-ı Sûfiyye-yi Nimetullah, Ma''rifet-nâme, Ma''nevî Şerhi, Matlau''l-Ulûm Mecmaü''l-Fünûn, Nefehâtü''l-Üns, Aziz Nesefî Resâili, Reşehât, el-İnsânu''l-Kâmil” adlı eserlere de başvurmuş, dolayısıyla Mesnevî''yi Ekberî gelenekle de okuması şerhine ayrı bir değer katmıştır.

Fusûsu''l Hikem Tercüme ve Şerhi''nde ise vücûd, adem, hilkat, mertebeler, a''yân-ı sâbite, ayniyyet ve gayriyyet, imkân, istidâd ve kâbiliyet, kaza ve kader, cevher ve araz, insan-ı kâmil vb. gibi Arabî düşüncesinde önemli bir yer tutan kavramları, Hazretin bunları kullanış maksadına en uygun şekilde, derinlemesine açımlamıştır.

Başta bu iki eseri olmak üzere Konuk''un tüm eserlerini okumak, Müslümanca bir irfâna erişmek için zorunluluktur. Çünkü o, Kur''an kandilinin çevresindeki pervânelerin hem âşığı hem de öğrencisidir. Bu öğrenciye kitapları üzerinden öğrenci olabilmek ilahî bir nasible buluşmaktır.

Bilvesiyle, mezkûr yayıncılardan şunu da istirham etmeliyim:

Ekberî ve Mevlevî gelenekler kadar önemli olan bir geleneğimiz daha var: Müceddidî gelenek...

Müceddidî geleneğin anlaşılmasında İmam-ı Rabbânî Hazretleri''nin Mektûbât''ı özel bir yer tutar. Bu eser de Farsça, Arapça ve Osmanlı Türkçesi nüshaları karşılılaştırılarak ve orijinal kavramları korunarak yeniden tercüme edilip, basılmalıdır.

Bunun zor bir iş olduğunu biliyorum.

Mehmet Varış, Mehmet Kahraman ve isimlerini bilmediğim diğer kıymetli yayıncıların zaten hep zora talip olduklarını bilmek, bu öneriye cesaret edişimin baş nedenidir.

Hadi, en güzel tebrikleri hak eden kardeşlerim benim!

Mezarla aramızdaki mesafe çok ama çok kısa.

14 yıl önce
Ahmet Avni Konuk"a rahmet
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…