|
Ahmet Kekeç"e açık mektup

Sevgili Ahmet Kekeç,

Sen de bir edebiyatçısın ve benim derdimi en iyi sen anlarsın. Bu satırları okuduğun köşeyi bana "edebi polemik"ler yazmam kaydıyla verdiler. Elbette konu edebiyat olunca ve yedi ceddini, kişiliğini, aklını, izanını peşkeş çerek köşe yazarı olanlar kendilerini bir de edebiyatçı sanınca malzemeden yana sıkıntı çekilmez ama ben asıl "edebi polemik" türünde, edebiyattaki yeteneksizlikleri tescil edildikten sonra yazarlık mesleğini kendilerine mahsus bir midilli sanıp, onların sırtında salya-sümük ağıtlarla yalvararak gazete-yazarlığı payesine ulaşmış uyanı-k-omiklerin, kirli zihin hallerini yazmak istiyorum.

Eskisi kadar sık görüşemiyor olsak da şunca yıllık arkadaşımsın; beni iyi tanırsın. Spor salonlarında başkalarının çalıştığı kum torbalarında onlardan izin almadan asla çalışmam; neme lazım ben çalışırken patlarlar, dipleri delinir, kumları yele savrulur, kum torbasını delen adam ünü de benim üstüme kalır. Ben kendi ünümü kendi ellerimle yapmak isterim. Bu kum torbalarından emsal, yukarıda sözünü ettiğim yeteneksizlerden biriyle şunca zamandır sen antrenman yapmaktasın ve ben onu senden birkaç yazı için ödünç istiyorum.

"Niye ille de onu?" diye soracaksın biliyorum; merakını gidermek için kısaca anlatayım:

Babam, beni İmam Hatip Okulu''na yazdırdığı gün, dizleri eprimiş pantolonumu yenilemek için bir hemşehrimizin giysi dükkanına götürmüştü. Bu hemşehrimiz, bizden yıllarca önce Kırıkkale''ye göçüp, yoksul hemşehrilerine malı veresiye (yani çok pahalı) satarak "yürü ya kulum olmuş" bir hacı-ağaydı. Babam, biraz da benim okullu oluşumun verdiği heyecanla sesi titreyerek ona geliş nedenimizi anlattı. Hacı-ağa, bir babama bir bana bakıp, "Hangi okula yazdırdın?" diye sordu. Babam, "İmam Hatip''e" diye cevaplayınca Hacı-ağa yüzünü ekşiterek "Yahu" dedi, "Açlıktan nefesin kokuyor ama çocuğu götürüp İmam Hatip''e yazdırıyorsun. Sanat okuluna yazdırsaydın, bir meslek edinseydi, seni de kendisini de kurtarsaydı, olmaz mıydı?" Babam, tıpkı senin "Atlas" adlı öykündeki baba gibi "Ne bilirim ulan ben Mezopotomya''yı" türünden bir cevapla geçiştirdi onun sözlerini. Evet, o geçiştirdi Sevgili Ahmet ama Hacı-ağa''nın sözleri benim aklıma mıh gibi çakılıp kaldı.

Duygu sömürüsü, mektep fanatizmi yaptığıma yormayasın diye bu kadarını anlatmakla yetiniyorum ama bilesin ki, çoğu çocuk İmam-Hatip''e onları küçümseyen dillerin açtığı yaralarla başladılar; tırnaklarını hayatın kalın postuna bu ve benzeri örneklerin verdiği azimle öyle batırdılar ki, kan oturdu parmaklarına; aldırmadılar direndiler, dayandılar, okudular ve katıldılar hayata gürül gürül akan sular gibi. Elbette o yaralar yüzünden ahir ömürlerinde kaşıma olup, dermandır diye yanlış itikatlarla, yanlış kapılara kul olanlar da çıktı ama onların sayısı küsüratla bile ifade edilemez Sevgili Ahmet, çabuk çürüyen cinsten bir keresteye atılmış bir ya da iki kertik, hepi topu bu kadar.

Nicedir izliyorum senden istediğim kişinin İmam-Hatip''lileri ikinci sınıf vatandaş saydırma gayretlerini, onları küçümseyen bakışlarını, onlar için kullandığı çirkin dili; onların adları çevresinde üretmeye çalıştığı fitneyi... Ve istiyorum ki, İmam-Hatip''li olmak nasıl bir duygudur, bunun için hangi bedeller ödenmiştir ona anlatayım. İşte bu nedenlerle onu senden istiyorum.

Tamam, haklısın, ben de biliyorum kafası kalındır biraz, zor anlar ama ben ona ince ince, tane tane anlatacağım. Sen hep ona karşı o gür sesinle ünlediğinden, korkusundan kulakları da kapandığı için sanırım sana karşı kalıcı bir duyamama özürlüsü olmuş adam; izin ver bir de ben deneyiyim şunu. Hem ben senin gibi doğrudan, dümdüz anlatamam zaten, bu konuda pek becerikli değilimdir bilirsin; biraz teşbihin dilini, biraz mecazın maharetini kullanırım; elifi anlatacaksam "bu mertek değildir", minareyi anlatacaksam "bu boru değildir", ezanı anlatacaksam "bu şarkı değildir", imamı anlatacaksam "bu ölü yıkayıcısı değildir" diyerek başlarım söze; gerekirse üşenmem ince ince çizgilerle, şekillerle de anlatırım ki, kolay anlasın.

Dedim ya, "derdimi en iyi sen anlarsın". Bilvesiyle, bir taşla iki kuş vurmak da istiyorum tahmin edeceğin gibi. Hem ahir ömrümde "yıkılası hanedeki evladı iyal" yüzünden kabul ettiğim gazete yazarlığında başarılı olayım hem de "edebi polemik" türünün alanını şöyle biraz genişleterek matbuat tarihimize mütevazı bir katkıda bulunayım.

Ne dersin Sevgili Ahmet, düşünecek misin bu teklifimi? "Biraz daha çalışayım şunun üstünde" demeyesin sakın, patladı patlayacak zaten, patlak kum torbasını ben ne yapayım?

15 yıl önce
Ahmet Kekeç"e açık mektup
Ver âlemi ateşe!
Merak, ciddiyet, derinlik üzerine
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’