|
“Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” soruşturmasına cevabımdır

Varlık dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Enver Ercan, cevabı derginin Aralık sayısında yayınlanmak üzere şu soruyu göndermişti:

“İstanbul, 2010 yılı Avrupa Kültür Başkentiydi. Bu kapsamda yıl boyunca 600''ün üzerinde kültür ve sanat etkinliği gerçekleştirildi. Bir bölümü 2011 yılı içinde de devam edecek olan bu etkinlikleri ve kentin birçok yerinde karşılaştığımız, ''Avrupa Kültür Başkenti'' olgusuna vurgu yapan görsel düzenlemeleri, İstanbul''da yaşayan bir yazar olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Kurban Bayramı tatili nedeniyle dergi erken basılacağından cevap için dar bir zaman verilmişti. Bu nedenle oraya yetişmeyen cevabımı, buradan iletiyorum:

Cevabım şudur:

“İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” başlığı altında görsel sanatlardan müziğe, gösteri sanatlarından edebiyata 15 ana ve bir destekli paralel proje kapsamında ortaya konulan etkinliklerin, çok şaşaalı tanıtımlarına, tantanalı açılışlarına “göre” öncelikle “hayal kırıklığı yaratan” etkinlikler olduğunu düşünüyorum.

Herkesin değil sadece muhataplarının görebilecekleri müze, kentsel uygulama, denizcilik, eğitim vb. projelere mahsus etkinliklerin önemini saklı tutarak söylersem, söz konusu düzeydeki tanıtım ve açılışlarla, “show” içerikli etkinliklerin İstanbullular''da “komşuda pişenden bize ne düşecek” şeklindeki beklentilere neden olduğu bilinmektedir.

Bu etkinlikler vesilesiyle yolsuz kalanlara harçlık dağıtılmayacağını, işsizlere iş verilmeyeceğini, sadece bir şeylerin bir yerlerde gösterileceğini, birilerinin müzik yapacağını, birilerinin belgesel çekeceğini, birilerinin kitap yayınlayacağını... vs. vs.; sonuçta bu işleri yaptıranların, yapanların ve dolaylı olarak da onlara hizmet sunanların belli oranlarda bundan “kazanç” sağlayacaklarını; İstanbullulara da bu yapılanları yakından ya da uzaktan seyrederek, dinleyerek, izleyerek, okuyarak “keyif alma” hakkının layık görüldüğünü, ilgilileri yeterince anlatamadılar bence.

Dolayısıyla “İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti” psikolojik planda, yine “birilerinin kendilerinin çalıp, oynadıkları” bir büyük belirsiz oyun olarak “nedensiz ve sonuçsuz etkinlikler tarihimize” kaydedilmiş oldu.

Yıl boyunca gerçekleştirilen 600''ün üzerindeki kültür ve sanat etkinliklerine gelince...

Altı yüz rakamı bence bir “çokluğu” değil bir “kalabalığı” ifade ediyor; “muktedir bir gösterenin” sayesinde “görünebilme şansını” yakalamış olanın, inansın ya da inanmasın “görünmenin ideolojisine” koşulsuz teslimiyetle varlığını (ve yetenek, beceri, zanaat, ustalık, bilgi kabilinden elindeki var olanı) festive etme çılgınlığıyla erişebileceği kaçınılmaz sonucu işaret ediyor.

Ekonomik bir dille bunu şöyle de söyleyebiliriz: İstanbul''un 2010 yılı kültür başkenti ilan edilmesi, kültür ekonomisiyle aralarında bilinçli bir mesafe oluşturan sanatçıların inadının (muhalefetinin) görünme arzusunun tahrikiyle kırılmasıdır... Yani, İstanbul''un kapitalizmin ana merkezlerinden biri haline getirilmesi, sanatçının tüccar, kültür ve sanatın da onun sermayesi kılınarak “merkeze” çekilmesidir...

Hal böyle olunca, görünmek isteyenlerin, kendilerine sağlanan görünme imkanıyla nicelik planında yarışması; imkanın oranını perdeleyen bir sayısal etkinlik patlamasının yaşanması doğaldır...

Sonuç olarak, İstanbul kültür başkenti ilan edilmeden (2010 yılı etkinlikleri yaşanmadan) önce de sonra da İstanbul “aynı” şehirdir.

2010 Avrupa Kültür Başkenti olmanın itkisiyle yıkılmış bir duvarın yapılması, onlarca kitabın basılması, belgesel filmlerin çekilmesi, yeni müzelerin ve sergi alanlarının açılması, “başkentliğe vurgu yapan görsel düzenlemeler” gibi kimi “gerekliliklerin” yerine getirilmiş olmasından öte bir anlam ifade etmediği gibi, ancak bir sabun köpüğünün ömrü kadar bir ömre sahip olan görünme çabaları ve buna bağlı showlar da her zaman yoğun bir gürültü içinde bir tür festival havasının yaşandığı İstanbul''a artı bir değer (hele hele kültürel ve sanatsal bir değer) yükleyemez.

Medeniyetler şehri olarak İstanbul, tükenen ömürlerin, işlerin, sistemlerin bileşkesidir.

2010 Avrupa Kültür Başkenti olmakla “şimdi” tükettiği en önemli şey de sanatçının kendi özgürlüğü ve sanatının özgünlüğü adına ekonomik sistemle arasında oluşturduğu “bilinçli mesafe”dir.

İstanbul''da yaşayan bir yazar olarak ben bu tükenen mesafenin tanığıyım asıl, gelip geçici etkinliklerin ve görsel düzenlemelerin değil.

13 yıl önce
“Avrupa Kültür Başkenti İstanbul” soruşturmasına cevabımdır
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler